Öldüm ve bir bahçeye gömüldüm
Bir de televizyon çıkmış. İnsanlar birbirleriyle değil topluca âlete dönüp onunla konuşuyor sanki. O ne derse mevzu o oluyor.
Aman Allahım, ne güzel, ne güzel. Yağsın durmadan, yağsın ve örtsün üstümü bu çiçek kokuları, nerdeyim ben? Gözlerimde yaş, dilimde dua. Öldüm ve bir bahçeye gömüldüm.
O yıllarda taşra böyledir. Küçük ve sıcak. Yoksul ve samimi. İçedönük ve derin.
Taşrada fert cemiyete tahakküm edemez; cemiyet de ferdi alabildiğine ezemez. Herkes ve her şey bir ilahi hudut, bir hiyerarşi, asırların oluşturduğu bir ahenk ve düzen içinde kendine bir yer bulur.
Çırak bir gün usta, oğul bir gün baba olacağından yetişmesine itina gösterilir.
Taşranın ahengi bir yeraltı nehri gibidir. Üstündekileri besler, büyütur ama gücünün sırrını açığa vurmaz. O sebeple zahire değil , batına bakmak lazımdır.
- İyi ama sen niçin gidiyorsun, dedi. Böyle sorulara cevap vermek anlamsızdır. Kapıyı çektim çıktım.
Unutmak olmazsa insanoğlu nasıl yaşardı bunca acı ortasında.
Ama İstanbul bu. İçinde doğmuş büyümüş birinin yakasını kolayına bırakmaz.
Carlos Ruiz Zafon
Meltem Arıkan
Victor Hugo
Yakup Kadri Karaosmanoğlu
V. C. Andrews
Johann Wolfgang von Goethe
İlber Ortaylı
Ayşe Kulin
John Steinbeck
Aslı Erdoğan