"...O an her şeyi anladım, bir anda oldu ağbi kendimde değildim, görür görmez sevdim, bir an öleceğimi sandım, o an basiretim bağlandı, onları birlikte gördüğüm an her şey bitmişti, bir anda elimden kaçıp gitti, o an acil bir karar vermek gerekiyordu, yıllardır bu anı bekledim, anında sustu, bir anda dünya başıma yıkıldı, o an dünyalar benim oldu, bir anlık bir şeydi, o anda gidebilseydim bunlar olmayacaktı, ne biliyim bir an dalgınlığıma geldi..."
Aşk insanın umudunu kesmemesi demektir. Güvenmenin, bağlanmanın, inanmanın hala mümkün olduğuna duyulan gereksinimini karşılar. Umutla yakın akrabalığı vardır. "Aşk ve Devrim" sözü bu yüzden yan yana durur, yakışır.
Başıboş avare çocukların sonu iyi olmazmış. O zamanlar bilseydim, boşıdolu avare çocukların da sonunun iyi olmadığını söylerdim babama.
Öldüğümü düşünürdüm. Bu düşte beni kendi ölümümden çok, ölümümü duyan arkadaşlarımın, tanıdımlarımın, dostlarımın tepkileri ilgilendirir. Onların ilk tepkileri, ilk üzüntüleri, şaşkınlıkları.
İnsan bilmediği bir şeye el uzatmamalı, el uzatıyorsa bilmeyi de göze almalı, bilmeyi göze almak zordur İlyas; bilmek ürkütür insanı, korkutur. Bilmem lanetlemektir biraz da...
Yaşamında eksikliğini hissetmediğin bir şeyi bilmek insana hiçbir şey katmaz.
İnsanoğlu ihanet eder!
Zaten bilmeyi göze alan, yalnızlığı da, kargınmayı da göze almak zorunda değil miydi?
Doğanın bize sunduklarının ne kadarını bilebiliyorduk ki? Gördüğümüz, baktığımız, dokunduğumuz onca şeyi gerçekten tanıyor muyduk? Tözlerinde saklı tuttukları şeyi biliyor muyduk?
Hem oğullar, babalarının izsürücüleri değillerdir. Babalar, oğullarını kendi kaldıkları yerden sürdüren bir çömez gibi görmekten vazgeçmelidirler. Oğul, çömez değildir; oğul, oğuldur.
Seda Akgül
Ökkeş Şendiller
Kürşat Başar
Thomas Bernhard
Virginia Woolf
Rahmi Vidinlioğlu
Mihail Afansyeviç Bulgakov
Jon Krakauer
Zülfü Livaneli
Sibel Eraslan