- Gözleri kapalı adam, adam enkazıdır. Derken Sabina, Franz'ın görünüşünü gitgide daha sevimsiz bulmaya başladı ve ona bakmaktan kaçınmak üzere o da gözlerini kapadı. Ama onun için, karanlık sonsuzluk demek değildi; onun için, gördüğü şeyle uyuşmamak, gördüğü şeyin olumsuzlanması, görmeyi reddetmekti.
- Bu, işleri kolaylaştırıyordu gerçi ama gene de bozum olmuştu. Bütün yaşamı boyunca onu incitmekten korkmuş, kendi isteğiyle insanı sersem eden tek eşlilik sıkıdüzenine uymuştu, şimdiyse aradan yirmi yıl geçtikten sonra, her şeyin boşuna olduğunu, bir yanlış anlama yüzünden düzinelerce kadından vazgeçtiğini öğreniyordur ansızın!
- Yaşamımızdaki sarsıcı durumları dile getirmek istediğimizde, ağırlık belirten eğretilemelere başvurmak eğilimindeyizdir. Bir şeyin bizim için büyük bir yük olduğunu söyleriz. Ya taşırız bu yükü ya da beceremez, okkanın altına gideriz, bu yükle didişir, kazanır ya da kaybederiz. Ya Sabina - sahi ne olmuştu ona? Hiç. İçinden terk etmek geldiği için bir erkeği terk etmişti. Erkek onun peşinden mi gelmişti? Ondan intikam almaya mı çalışmıştı? Hayır. Sabina'nın dramı ağırlığın değil hafifliğin dramıydı. Onun payına düşen yük değil, varolmanın dayanılmaz hafifliğiydi.
- Sayfa;74
- Toplama kampı, insanların sıkış tıkış, gece gündüz sürekli bir arada yaşadıkları bir dünyadır. Acımasızlık ve şiddet yalnızca ikincill (ve hiç de vazgeçilmez olmayan) niteliklerdir. Toplama kampı, kişinin özel yaşamının tamamen ortadan kalkmasıdır. Özel yaşamın koruyuculuğuna sığınarak bir şişe şarap için arkadaşıyla sohbet etmesine izin verilmeyen Prohazka, toplama kampında yaşıyordu. (Kendisi farkında değildi - onun ölümcül yanlışı da buydu!) Annesiyle birlikte otururken Tereza toplama kampında yaşıyordu. Daha çocukluğundan beri, Tereza toplama kampının çok kural dışı ya da irkiltici değil, son derece temel bir şey olduğunu biliyordu; içini doldurduğumuz ve ancak büyük çabalar harcayarak kaçabildiğimiz bir olgu.
- Tatlı sözler söyleyen, saygılı, nazik biriyle karşılıklı oturdunuz mu, onun söylediği hiçbir şeyin doğru olmadığını, hiçbir şeyin içten olmadığını kendi kendinize hatırlatmanız dünyanın en zor işidir. İnançsızlığı korumak ve sürdürmek (hiç tavsatmadan, sistemli bir biçimde, en ufak bir duraksamaya kapılmadan) olağanüstü bir çaba ve doğru dürüst bir eğitim gerektirir.
- Cinayet, Tanrı'nın sonuçta kendi eliyle yapacağı şeyi sadece biraz hızlandırır, o kadar. Tanrı cinayeti hesaba katmıştır, diye düşünebiliriz; ama cerrahlığı hesaba katmamıştır. Kendisinin yaratıp insan gözünün göremeyeceği biçimde sarıp sarmalayarak deriden kılıfa yerleştirdiği mekanizmaya kimsenin elini sokmayacağını sanmıştır. Tomas neşterini anesteziyle bayıltılmış bir adamın derisi üzerinde ilk kez tuttuğunda, sonra deriyi kararlı bir hareketle çizip kestiğinde ve sonunda tam yerinden ustaca bir neşter vuruşuyla kesip açtığında (sanki deri bir kumaş parçasıymış - ya da bir palto eteklik, bir perdeymiş - gibi) kısa ama yoğun bir Tanrı'ya karşı gelme duygusu yaşamıştı. Ama bir yandan işinin çekici bulduğu yanı da buydu işte! İçine, çok derine kök salmış onun "Es muss sein!"ıydı bu ve oraya kök salması da rastlantı sonucu, başcerrahın siyatiği sonucu, dışsal bir şey sonucu olmamıştı.
- Komik üzerine düşüncesinde, Hegel gerçek mizahın sonsuz gamsızlıktan ayrı düşünülemeyeceğini söyler,iyi dinle, söylediği harfiyen şudur."sonsuz gamsızlık" ; unendliche Wohlgemutheit. Alayla, satirle, sarkazmla değil. Altındaki insanların sonsuz aptallığını ancak sonsuz gamsızlığın yükseklerinden gözlemleyebilir ve ona gülebilirsin Sayfa; 76
- Sevgili dostum, özlediğim bir tek şey var, gamsızlık! Sayfa;76
- Buna bir düşün sonu denir! Bütün düşler bir gün biter. Bu kaçınılmaz olduğu kadar beklenmediktir de. Bunu biliyormusunuz cahiller? dedi. Sayfa; 73