- Kapışmanın ve karşılaşmanın, yüz yüze gelmenin, ters yüz etmenin, her neyse, her konunun kendine göre bir kum saati, vadesi vardı.
- "Müzeyyen," dedim, "Sende hicran yarasından derin yara mı var ?"
- Sadri Alışık denilen hergele, her filminde ağlardı. O ağladıkça ben de ağlardım. Nedenimi bilmez ağlardım. Ağladıkça Sadri'ye kıl kapar gıcık olurdum. Üçüncü şahıs olarak kalışına, hep gidici kadınları sevişine, bu gidicilerin bir mecburiyet gibi duruşuna, Sadri'nin bu mecburiyetlere, giden kişinin özgürlüğü olarak bakıp, ona ihanet etmemek için kendine ihanet edişine...
- Müzeyyen'in gözleri içinden , bir çukur ya da kuyudaymış gibi, bir yerlere sıkışmış da yardım istermiş gibi bakan yabancıya sırtımı döndüm ve son kez , üçüncü şahıs konusunda , kendime direndim.
- adam kadını seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, ruh eve sığmıyor..
- Hikayeye göre adam, kadını çok seviyor, sevdikçe ruhu büyüyor, eve sığmıyor.
- kadın mesafeli bir yerden başka birinin sesiyle konuşuyordu. oraya nasıl ve ne zaman gitmişti, adam mı göndermişti yoksa taksi tutup kendi mi gitmişti?
- Bir şeyin gerçekte öyle mi olduğu yoksa bana mı öyle geldiği konusu her zaman kafamı karıştırırdı.
- Bir şeyleri hissediyor ama reddediyordum. ?Bana öyle geliyor?du.
- Hislerim, yapılmamış olanı yapmanın kaderim olduğunu söylüyordu. 'Bu kaçıncı işaret?'dedim içimden. 'Saymayı bırak da yürü.' dedi kalbim. 'Ne yöne ve neden?' 'Yönü sen seç, fakat yürü,' dedi...