Söyler misin kuzum, güzel gözler dediğin nasıl şeydir? Bakışlar mı güzel yoksa? Ben gözlerin kendilerini hiç güzel bulmamışımdır.
Daha dün akşamdan bir sıkıntı vardı içimde küçük bir önsezi gibi. Evdekiler dikkat etselerdi, yüzümden anlayabilirlerdi.
Değersizdim, mahkûm edilmiş, çiğnenmiştim, başka bir yere kaçmak için büyük çaba gösteriyordum, ama bu bir iş değildi, çünkü sahip olduğum güçlerle ulaşamayacağım, imkânsız bir şeydi söz konusu olan.
Ama çocuklar ciddidirler ve imkansızlık nedir bilmezler. suya atma işinde on kez de başarısız olsalar, bir dahaki sefere başaramayacaklarını düşünmezler, hatta önceki on denemede başarısız olduklarının farkında değildirler.
Kafesin biri, bir kuş aramaya çıktı.
Almanca'da "Sein" sözcüğü iki anlama gelir: "var olmak" ve "onun olmak".
İki düşmanı var; ilki ardında, köklerini bürüyor O'nun, ikincisi ilerlemeye çalıştığı yolu kesiyor. İkisiyle birden savaşıyor. İlki ikincisiyle savaşında O'nu kolluyor aslında, amacı O'nu ileriye doğru itelemek çünkü; aynı biçimde ikinci de ilkiyle savaşında yanında, geriye doğru sürüyor O'nu çünkü. Ne yazık ki, yalnızca kuramsal olarak doğru bunlar; düşman olanlar yalnızca bu ikisi değil çünkü, onlardan öte, kendisi var ve O'nun gerçek amacının ne olduğunu gerçekten bilebilecek birisi var mıdır?
Yüzüşü akıntıya karşı; kimi zaman öyle güçlü ki akıntı, boş bulunduğunda, içinde didindiği ıssızlığın bir noktasında umutsuz kalıyor; böyle bir eksiklik anında geri dönüşsüzce gerilere sürükleniyor.
Yanında çalışanlara "maaşlı düşmanlar" derdin; öyleydiler de, ama onlar daha düşman olmadan önce de sen onların "maaş veren düşmanı" gibi görünürdün bana.
Sırf sen bizi ihbar ettin diye cezalandırılıyoruz. Yoksa yaptığımız öğrenilseydi bile bize hiç bir şey olmazdı. Buna adalet denebilir mi?
Lev Nikolayeviç Tolstoy
Sibel Eraslan
Arthur Conan Doyle
Edgar Allan Poe
Fatih Duman
Henry David Thoreau
Paul Auster
Ivan Sergeyeviç Turgenyev
Pierre Rey
Carlos Fuentes