Esasında bu dünya seyirlik bir yerdi;yoksulu zenginiyle herkes,şu veya bu şekilde,bir resmi geçitteydi.Herbiri hayatta kendi numaralarını icra ediyor;sahnede kimi daha kısa,kimi daha uzun kalıyor ama nihayetinde her insan,benzer bir tatminsizlik ve tamamlanmamışlık duygusuyla arka kapıdan usulca çıkıp gidiyordu...
"Dua etmek,ilanı Aşk etmek demekti. Yaradan'a olan sevdanı açık etmek.Aşkta korkuya yer yoktu,ya da çıkarcılığa"
Günler ağır ve sakindi.Bahtiyar demlerdi-kiymeti ancak geçip gidince idrak edilecek türden
--------------------------
Kalleş ile kardeş yakın kelime.insana ihanet,beklemediği yerden gelir...
Halbuki yola çıktıkları andan itibaren iki adam yakınlaşmış,dertleşmiş,dost olmuştu.insan bir başka insanı yolculuklarda tanıyordu demek.Aynı yolun yolcusu olduğunda...
Kimse "Ben şöyleyim,ben böyleyim" dememeliydi fazla.Belki de her insanın içinde hiç tanımadığı biri gizliydi.En sıkıntılı,en beklenmedik anlarda çıkıveriyordu...Sadece tepemizdeki sema degil,aslında tek tek her insan koca bir muammaydı.
Ne tuhaf.Bizi koruyan kollayan insanlar vardır etrafımızda.Hiç fark etmesek de onlar oradadır daima.Karşılık ya da minnet beklemeden,sadakatle,sevgiyle,sessizce...Nice sonra anlarız kıymetlerini.Hep geç kalırız teşekkür etmekte...
"Hissettin,ama hatırlamazsın.Nesnenin tabiatinda var.Geçen sefer ne çektiğimizi unuturuz.Gene analar gibi...Fakat bazı doğumlar daha zordur tabii"
Belki de insan bir şeye ne kadar yakınsa o kadar az görebiliyordu.Yıldızlar gibi hayatın hakikatlerini keşfedebilmek için de mesafe gerekiyordu.
Hakikat dediğin bir kelebektir,o çiçekten kalkar,bu çiçeğe konar.Sen de elinde bir ağ,peşinden koşarsın.Yakalarsan sevinirsin,Ama fazla yaşamaz.Nazik şeydir hakikat"
Şimdi biliyorum halbuki, suretlerin bizi aldattığını.Nimet zannedip sevindiğimiz nice şeyin aslında külfet çıktığını...
Aslı Erdoğan
Jean Baudrillard
Charlotte Bronte
Osho
Julie Garwood
Andrey Platonov
Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi
Carlos Fuentes
Azra Erhat
Hıfzı Topuz