- Okul düzenimiz çocuğun kendine özgü yeteneklerini bulup, bu yetenekleri geliştirecek yerde, bazı kişilerin daha önceden belirlemiş olduğu ve çoğu kere çocuk psikolojisiyle ilgisi olmayan bazı ölçütlere göre değerlendiren bir düzendir. Çocuklar bu ölçütler çerçevesinde birbirleriyle kıyaslanır ve her birine bir rakam verilerek başarı dereceleri ölçülür. Ana-babası okuma yazma bilmeyen çocuğun alfabeyi yeni sökmesiyle, daha okula gelmeden önce okuyup yazmaya başlamış olan çocuklar, aynı sınıfta aynı davranış ölçütleri ölçülerek not alırlar. Halbuki ana-babası okuma bilmeyen çocuk belki de daha çok gayret göstererek ve daha şevkle ancak o duruma gelebilmiştir; ama, onun gösterdiği gayreti okul sistemi dikkate almaz; yalnız sonuca dikkat eder.
- Değişik deneyimleri bir araya getirerek anlamlı bir bütün yaratmak, insan zihninin en belirgin özelliklerinden biridir. Zihnin bu özelliği utanç yaşantılarında da kendini gösterir; birbirlerinden farklı zaman ve yerlerde yaşanmasına rağmen, utanç olayları çocuğun belleğinde birbirleriyle ilişki içine girer ve bir bütün oluştururlar. İlerde çocuğun duyduğu bir söz ya da bir bakış, belleğin sadece bir bölümünü değil, ilişki haline gelmiş tüm utanç hatıralarını uyandırır.
- Öğretmen olmak, öğretmenle öğrencinin birbirlerine hoşça bakabildikleri, öğretmenin öğrencide, öğrencinin öğretmende dirildiği, güçlü ve sahici bir aidiyettir
- Mış gibi yaşamak ne demek? Bizmişiz gibi yaşamak yerine biz olarak yaşamayı öğrenmeliyiz
- Okuduğum en samimi önsöz.. Babamın on birinci ve en son çocuğuyum. Her bir evladı için siyah kaplı bir okul defteri almış ve bu defterlere, her bir çocuğunun doğumundan itibaren hastalıklarını, okula başlamalarını ve onlarla yaşadığı gülünç olayları kaydetmiş. Evlenen her çocuğuna kendi defterini verir ve, "Artık sen kendi çocukların için defter tut," derdi. Benim siyah kaplı defterimin üstüne kırnuzı bir etiket yapıştırılmış ve üstüne "11 Doğan Cüceloğlu" yazılmış. Defterimin ancak on sayfası dolu. En küçük olmanın kaderi bu olsa gerek. Doğum tarihim yazılmış. Aylar sonra, 5-3-939 tarihini düştüğü sayfaya şunlan yazmiş: · · ''Yürür, gezer, gendi gendine oynar. Kimseye yük olmaz. Ben hatırasını yazarken defteri okşar. Donuna işemiş. Ayakkabısının teki ile donu yok. 'Hani bülük?' derim; 'Eh, eh,' diye gösterir. Hiç darılmaya gelmez. Kötülükten almaz, eyiliği sever. 'Anne, anne,' deyişi pek sevimli. Ben hatırasını yazarken bana üzüm veriyor. Uğurlu evlat." Her namazından sonra ettiği duada, vatanın selametini ve Türk ordusunun muzaffer çıkmasını, evlatlarının hayrını dilediği kadar dilerdi. Zorba filmini gördüğüm zaman, babamı daha iyi anladım. Akdeniz insanı. Keşfedilmemiş şair. Keşfedilmemiş müzisyen. Dünyaya merhabayı hiç bırakmayan ve yaşlanmayan iç ço· cuk; gönül adamı... Babamı anlayınca kendimi daha iyi anladım. Mustafa Sami Cüceloglu.. Sevgili babam, bu benim sekizinci kitabım. İlk kitabımı anneme sundum. İkinci kitabım sana sunulmalıydı! Olmadı! Sana kızgındım! Doğumumdan altmış dört yıl ve yedi kitap yazdıktan sonra, yazdığını bu sekizinci kitabı şimdi boynum bükük ve mahcup sana sunuyorum. Babalık zormuş, babam. Hele senin zamanında, kıtlık ve savaş içinde. Ben üç çocuğumdan hiçbirine günlük tutmadım. Gönlüm ve aklım ermedi; kıt kaldım. Şimdi anladım senin zenginliğini. Ruhun şad olsun, sevgili babam!
- Bir kişinin kendinden hoşlanması ve kendini diğer insanlarla,doğayla ilişki içinde görmesi, yaşamının anlamlı olmasını sağlar.
- "Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, Kendin olarak kalabilmek, Dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, Artık hiç bitmez!.. Savaşçı , Başlangıç... Doğan Cüceloğlu
- ''Aşırı sosyalleşen insanlar, dışarıdan bakıldığında, başkalarını rahatsız etmeyen, aranan, 'hoş' insanlar gibi gözükseler de, aslında yaşamlarını 'Başkaları ne der ?'e göre düzenleyen ve bunun doğal sonucu olarak özlerinden koparak kendilerine yabancılaşmış insanlardır..
- Bir insanın içten olup olmadığını anlayabilmek için onun niyetini bilmek gerekir. Daha doğru bir ifade ile, içtenlik niyetin dürüstçe ifadesi olarak tanımlanır. Bir öğrenciyi düşün; okula gidiyor, o kadar zamanını veriyor. Bu samimi, içten bir öğrenci mi? Eğer öğrenmeyi, bilgiyi gerçek güdü olarak yaşatıyorsa, evet. Ama, yalnızca sınıfın birincisi olmak, sırf öğretmenden aferin almak, sadece sınıfı geçince alınacak bisiklete sahip olmak için çalışıyorsa, onun öğrenciliğinde içtenlik yok demektir.
- En önemli fark ettiğim şey, insan farkına vardığı kadar yaşıyor.