- benim çıldırdığımı düşünüyorsanız komşunuzun bahçesinden bir çiçek koparmayı deneyin..
- her yerde yiyecek, barınak ve giyimden başka bir şey istemeyen insanlar görüyorum düşlerini yitirmiş başka bir şey düşünemiyorlar...
- doğru şekilde konumlanmış dört adamla dövüşmek çok daha fazla sayıda adamla dövüşmekten daha zordur..
- Orkestra çalmaya başladı, kızlarla oğlanlar dans ediyorlardı yine. Önce altın sarısı, sonra kırmızı, mavi, yeşil ve tekrar altın gölgeler saçan ışıklar dönmeye başladı. Onları izlerken, birgün benim dansım başlayacak, dedim kendi kendime. O gün geldiğinde onlarda olmayan bir şeye sahip olacağım.
- Sonra tahammül edilmez oldu benim için. Nefret ettim onlardan. Güzelliklerinden, sorunsuz gençliklerinden nefret ettim. Sihirli ışıkların altında birbirlerine sarılmış dans ederken kendilerini çok iyi hisseden bu, geçici olarak şanslı, zedelenmemiş küçük çocukları izlerken onlardan nefret ettim çünkü henüz bende olmayan bir şeye sahiptiler ve kendi kendime sürekli, bir gün ben de sizin kadar mutlu olacağım, göreceksiniz, diyordum.
- Kayışı askıdan aldı. "Pantolonunu ve şortunu çıkar." dedi. Çıkarmadım. Uzanıp kemerimi çözdü, pantolonumun düğmelerini açtı ve indirdi. Şortumu da indirdi. Kayışı patlattı. Değişen bir şey yoktu aynı ses, aynı acı. "Anneni öldüreceksin sen!" diye bağırdı. Tekrar vurdu gözyaşı yoktu ama bu kez. Gözlerim tuhaf şekilde kuruydu. Onu öldürmeyi düşündüm. Onu öldürmenin bir yolu olmalıydı. Birkaç yıl sonra yumruklarımla yapabilecektim bunu. Ama o anda istiyordum onu öldürmeyi. Bir hiçti. Beni evlat edinmiş olmalıydılar. Tekrar vurdu. Acıyı yine duyuyordum ama korkum gitmişti. Tekrar indirdi kayışı. Oda bulanmıyordu artık. Her şeyi çok net görebiliyordum. Babam bendeki değişikliği hissetmiş olmalıydı, daha kuvvetli vurmaya başladı. Ama o vurdukça daha az hissediyordum. Zavallı bir konumda olan oydu sanki. Bir şey olmuştu, bir şey değişmişti. Babam durdu soluk soluğaydı. Kayışı astığını duydum. Kapıya yürüdü. Döndüm. "Hey" dedim. Babam dönüp bana baktı. "Kendini daha iyi hissedeceksen bir kaç tane daha vur." dedim. "Benimle sakın böyle konuşma." dedi. Ona baktım. Çene altı ve boynu etlenmişti. Hüzünlü çizgiler gördüm yüzünde. Yorgun, pembe bir macundu yüzü. Üstünde fanilası vardı, göbeği fanilasını buruşturuyordu. Gözlerinde hiddet yoktu artık. Yüzünü benden kaçırıyor, gözlerime bakamıyordu. Bir şey olmuştu. İki havlu da biliyordu bunu, duş perdesi biliyor, ayna biliyordu. Babam dönüp banyodan çıktı. O da biliyordu. Son dayağımı yemiştim ondan.
- Bu erkekler ve kadınlar dünyasından nefret ettiğimi söyleyemezdim ama beni zanaatkarlardan ve tüccarlardan ve yalancılardan ve sevgililerden farklı kılan bir şey olduğunun farkındaydım ve şimdi, otuz yıl sonra, o gün iğrendiğim denli iğreniyorum onlardan.Bu sadece bir insanın öyküsü, bir insanın bakış açısı elbette.Okumayı sürdürürseniz bir sonraki öykü daha iç açıcı olur belki.Umarım olur. (10)
- Daha çok yazları giderdik kumsala.Akşam yemeğine geç kaldığımızda evdekiler şikayet etmezlerdi.Tabanlarımızın su toplamasına da ses çıkartmazlardı.Ayakkabılarımızın topuklarının ve tabanlarının aşındığını fark ettiklerinde yerdik fırçayı.Topuk, taban ve yapışkan almaya yollarlardı bizi.Ucuzdu. (12)
- Ebeveynlerimiz yaraları bereleri umursamazlardı; korkunç ve affedilmez günah pantolon dizlerini yırtmaktı.Sadece iki pantolonumuz vardı: bir tane her gün için, bir tane de Pazar günleri için.Pantolonlardan birinin dizini yırtmamalıydın, çünkü o zaman yoksul götün teki olduğun anlaşılırdı ve bu annenle babanın da yoksul götler oldukları anlamına gelirdi.Bu yüzden karşı oyuncuyu dizlerinin üstüne düşmeden devirmeyi öğrenirdin.Devrilen oyuncu da dizlerinin üstüne düşmeden devrilmeyi. (13)
- Bunun nasıl gerçekleştiğini anlatmak güç, anlayabilmeniz için yaşamanız gerek.İki kişi sekiz dokuz saat yumruklaştıktan sonra tuhaf bir kardeşlik bağı oluşur aralarında. (13)