- Bugünkü "düz yazı"nın ne edebiyatla münasebeti var ne haysiyetle: bed,cıvık,yüzsüz. Kelimeler ,ibrenin içinde , tımarhaneden fırlayan akıl hastaları gibi koşturuyor.Hepsinin sırtında aynı urba, bakışlarında aynı manasızlık. Nesir yok artık. Nazım var mı ki?
- Tarih, eserlerini iki defa oynarmış: Önce trajedi , sonra komedi olarak. Roma'nın kazları heybetli bir trajedinin kahramanıydılar, bizimkiler tatsız bir komedyanın aktörleri
- Dil, Penelop' un örgüsü, yirmi dört saatte bir sökülüp örülüyor.
- Kendini yığın haline getiren bir millet payidar olamaz .Tek kaygısı para olan bir yığın yaşayamaz. Düşünceyi küçümsüyoruz.Kitaba harcadığımız parayı, atlar için harcadığımızla kıyaslarsak,yerin dibine girmemiz gerekmez mi ?Kitap sevene, kitap delisi diyoruz. Kimseye at delisi dediğimiz yok.Kitap yüzünden sefalete düşen görülmemiş.At uğruna iflas eden edene.İngiliz milletini içkiye verdiği para , kitaba verdiğinin kaç misli hiç düşündünüz mü? En güzel kitap bir kalkan balığı fiyatına. Alan nerede? Umumi kütüphaneler resmi ziyafetler kadar pahalı olsa idi hükümetimizin daha çokmiltifatuna mazhar olurdu şüphesiz.
- Öğretmen ne demek ? Ne soğuk, ne haysiyetsiz, ne çirkin kelime . Hoca öğretmez , yetiştirir, aydınlatır, yaratır. Öğrenci ne demek? Talebe isteyendir;isteyen ,arayan,susayan.
- Avrupalı dostları acıyarak baktılar ihtiyara ve kulağına: "Hayır delikanli," diye fısıldadılar,"sen bir az gelişmişsin."
- Her dudakta aynı rezil şikayet: Yaşanmaz bu memelekette!Neden? Efendilerimizi rahatsız eden bu toz bulutu,bu lağım kokusu,bu insan ve bu makine uğultusu mu? Hayır,onlar türkiye'nin insanından şikayetçi. İnsanından , yani kendilerinden. Aynaya tahammülleri yok. Vatanlarını yaşanmaz bulanlar , vatanlarını yaşanmazlaştıranlardır
- Ölmek istiyorum, dekorsuz, poz almadan: Batan bir güneş gibi ihtişamla değil, kaderin bileklerime taktığı prangalardan kurtulmak için ölmek. Mütevazı bir odadan süslü bir salona geçer gibi, realiteden tarihe geçmek umurumda değil. Ah inanabilseydim! Istırap gayyasında aylarca kaldım, orada yalnız sükût vardı. Neredesin, yanan alnımı müşfik avuçlarında dinlendirecek Meçhûl Dost?
- Düşüncelerine inatçı bir zıpkın gibi saplanan ıstıraplardan utanıyor, utanıyor. Kanatları oklarla delik deşik düşüncelerinin. Onlarda ne kartal ihtişamı var, ne albatros âzâmeti... Bir zamanlar bataklıklardan enginlere bir kırlangıç gibi süzülen düşünceler... Şimdi enginler sis içinde.
- Arkada kalan yıl bana ne kadar derin ve şifasız bir cehalet içinde yüzdüğümü, aczimi, bayağılığımı öğretmekten başka ne yaptı?