- Hatırlıyordu Orhan, ''Benim tam bir erkek gibi davranmamı istiyor. O duvara yaslanmış duruyor olacak, ben de elimi başının hemen yanından duvara dayayacağım, ne haber bebek, diyeceğim. Böyle biri olmamı istiyor.'' Orhan' la Muhsin çok gülmüşlerdi buna, oysa Bülent, ''Erkek olamayacak kadar mutsuzum ben.'' demişti, demişti ve içlerine oturmuştu bu söz. (Sf: 84 - İletişim Yay. - 10. Baskı)
- Çoğu zaman her şey önceden bellidir; mucize, evin bugün yarın ölecek ihtiyar kedisidir. Bütün gün bir köşede kımıldamadan uyur. Uyansın isteriz, ama yazık değil mi, uyusun isteriz.
- Bellek en zayıf yerden kopuyor ve yine oradan bağlanıyor, gelip gelip takılacağın bir düğümle.
- Acı çekiyordu babam. Zihinsel bir acı. Öte yandan ona göre, zihinsel dünyasında ve günlük hayatında acı veren kopuşlar yaşamayanlar, buna cesaret edemeyenler, insanı aptallaştıran bir sürekliliğin esiri oluyor, bunun sonucunda da zamanın geçişine, yaşlanmaya ve ölmeye akıl erdiremiyorlardı.
Oysa babam her şeye akıl erdirmek istiyordu. - Şu işe bak, üç kardeş bir köpeği öldürmeye gidiyoruz, üstelik ortada bir mecaz filan da yok! Kalkıştığımız bu eylemi geçmişimizdeki başka eylemlerle karşılaştıran biri oldukça dokunaklı bir cümle kurabilir: Civcivleri öldüğü için ağlayan çocuklardan, bakımı sorun olan yaşlı köpeklerini Veterinerlik Fakültesi'ne "uyutmak" için götüren yetişkinlere, her şeyi anlaşılabilir ve değersiz kılan hayat.
- Edebiyat ne yazık ki kolayca dolaşıma girecek cümlelere dönüşüyor. İnsanlar birbirlerine yazacakları, söyleyecekleri ifadeler peşindeler. Has okuyucuyu da aşındıran bir şey bu.
- Hiçbir şey göründüğü, hatta yaşandığı gibi değil ! Her şey hatırlandığı gibi
- Anneannem ve ben...Biz...Biz ölüme karşıyız.
- Hayat kitapta durduğu gibi durmuyor.
- Bana insan yalnızca kendini anlayabilirmiş gibi geliyor, o da zaman zaman.