- Kadınlardan ne çok şey istiyoruz, diye düşünüyor Cemil. Bizi affetsinler, bize memelerini göstersinler ve ölümsüzlük versinler.
- Kendi dünyamdan çıktığımda basit cümlelerin öznesi oluyorum.
- Çocuksuz çiftlerin kibri, birbirlerinin üzerine kapanmaları ve yersiz taşkınlıkları...
- Cemil çayı koyarken beyaz porselen demliğin kapağının ve ucunun yıllar içinde çaydan karardığını fark etti. Böyle şeylere gözümüz takılıyor sonra da yaşamak kirlenmektir filan diyoruz. Basit gözlemlerden büyük sonuçlar çıkıyor, oysa çamaşır suyu diye bir şey var.
- "İstanbul'da insanların tek amacı İstanbul'un tadını çıkarmak gibi görünüyor. Avına dişlerini geçirmeye çalışan yırtıcı hayvanlara benziyorlar. Ankara'ya istesen de dişini geçiremezsin, bir sürü üst geçit var." Metin ile birlikte bu şakaya güldüler. Kapatırken Cemil şöyle dedi: "İstanbul'da gün boyu dolaşırken dünyanın haline üzüldüm. Ankara'da insan sadece Ankara'nın haline üzülüyor."
- Çünkü aşk, başta anlam olmak üzere pek çok şeyi karşısına alır, huzuru örneğin, kararlılığı ve dengeyi. Kendi kendine sözler verirsin. Boşunadır.
- Şimdilik, 'başkalarına aktarmam gereken çok değerli tecrübelerim var' inancının beni böyle bir roman yazmaya ittiğini ve bu inancın ihtiyarlığa giden yolda erkekleri ayakta tutan iki gülünç avuntudan biri olduğunu söylemekle yetineceğim. Diğer gülünç avuntu da 'kadınlar beni hala çekici buluyor' avuntusudur.
- "Orhan Veli'den bir Baudelaire çevirisi: Nasıl sürünür, bir gibi yerle / Yılan; seni öyle seveceğim."
- Her şey çok anlamsız! Hayat, kendi kendilerini kopyalayan dev moleküllerden başka bir şey değil. Hayat dediğimiz sadece kimyadan ibaret. Periyodik tabloyu ezberlesek yeter. Evrendeki en bol iki elementin, hidrojen ile helyumun, aynı zamanda en hafif iki element olması her şeyi açıklıyor zaten. Böyle hafif bir evrende anlam ne arasın? Anlam ağırdır... Dibe çöker. Falcılar bu nedenle kahvenin telvesine bakarlar.
- Haftanın günlerine iman ederek tükettiği ömrünü düşünüyor, evet her şey çok anlamsız.