- Tiyatro denilince herkesin aklına İngiltere, Rusya gibi ülkeler gelir ama bence hiçbir ülkedeki tiyatro yaşamı, Türkiye'nin eline su dökemez. Çünkü biz, ülke olarak dünyanın en büyük tiyatrosuyuz. 70 milyon kişilik bir tiyatro bu. Sahnede demokrasi dekoru var, hukuk dekoru, medya dekoru, ekonomi dekoru var. Milliyetçilik, sağcılık, solculuk, sanat, kültür, dincilik, Batıcılık, laiklik; bunların hepsi var. Ama bir de bakıyorsunuz ki arkası yok bunların. Seyircinin izlemesi için sadece ön yüzleri hazırlanmış. Şatafatlı dekorlar, oymalar, kakmalar, süslemeler hep seyircide gerçeklik duygusu uyandırabilmek için hazırlanmış. O cicili bicili dekorları ve göz kamaştıran ışıkları gördüğünüz anda heyecana kapılıp arkalarında çok büyük yapılar olduğunu sanıyorsunuz. Ve yanılıyorsunuz. Hepsi dekor!
- Herhalde kimsenin itiraz edemeyeceği bir gerçektir Türkiye'nin yorgun bir ülke oluşu. Yorgunuz! Büyük olaylar, darbeler, heyecanlar yaşadık; her seferinde kurtuluyoruz, "makus talihi" yeniyoruz sandık; kanımız kaynadı, umutlarımız tazelendi; ama o kadar büyük düş kırıklıkları yaşadık ki, artık yorulduk. Sonunda anladık ki, "negatif seleksiyon" bu düzenin dokularına işlemiş, köyü iyiyi kovuyor, ayaklar baş, başlar ayak oluyor. Siz istediğiniz kadar uğraşın, didinin, kendinizi paralayın, hiçbir şey değişmiyor.
- Refahın, kültürün ve katılımcılığın artırılması için toplumun yeniden inşasıdır, sosyalizm. Adilce paylaşılacak pastayı büyütmek için, halkın kültürel donanımını geliştirecek fırsat eşitliğini yaratmak için, emekçilerin iktidara katılımını sağlamak için yapılan, henüz bitmemiş bir mücadelenin adıdır. İnsan hakları ihlallerinin sürdüğü, sömürünün devam ettiği, toplumun kitle kültürü denen çürümeyle barbarlaştırıldığı her dönemde sosyalizm var olacaktır. Çünkü sosyalizmin bir başka adı da "İnsan vicdanı"dır.
- Hiçbir zaman devletin baba olduğuna inanmadım ama o kendini öyle sandığı için, çocuklarına (yurttaşlarına) bu açıdan bakma hakkını hep saklı tuttu. Cumhuriyetin yurttaşa bakışı, yeni çocuk edinmiş aileden farksızdı. Çocuklar onun gibi düşünecekler, onun beğendiği şeyleri beğenecekler ve devletin kafasındaki "ideal yurttaş" kavramının temsilcisi olacaklardı. "Zararlı fikirler"den uzak tutulacaklardı. Devlet ideolojisindeki "ideal çocuk" kavramına göre yetiştirileceklerdi. Devlet babanın bu planı, gerçek ailelerdeki gibi çeşitli itirazlara, karşı koymalara neden oldu. "Çocuk" kendi kimliğini ve kişiliğini istiyordu. Çünkü onlar bir ürün değil, yaşayan bir varlıktı. Devlet, özgürlük ve değişim isteyen çocuklarının üstünden silindir gibi geçmeye çalıştı. Onları sindirmeye, hapislerde terbiye etmeye, dövmeye ve sonunda öldürmeye başladı. Ne var ki bunların da bir işe yaramadığı görüldü. Devletin artık bu görüşleri değiştirmesi gerekiyor. Bunu anladığını, yaşı ilerlemiş çocuklu aileler gibi yeteri kadar olgunlaştığını ummak istiyoruz.
- İstanbul adının nereden geldiğini merak edenler, iyi araştırırlarsa sonunda eski Yunanca Stin poli sözcüğünü bulurlar. Poli, kent demektir, Stin poli ise "kente doğru". O dönemler İstanbul'a kısaca Poli deniyordu: Bir anlamda kentler kenti. Poli-tika ise "kentte konuşulanlar" anlamındadır. Dolayısıyla İstanbul'daki "bul" ile politikadaki "pol" aynı kökten gelir. Buna polis sözcüğünü de ekleyebilirsiniz. Kısacası İstanbul, politika ve polis aynı kökten türemiş ve iç içe geçmiş kavramlardır.
- Bütün gece kar yağdı, hiç durmadı. Gece boyunca sokak lambalarının önünde uçuşan ve sonra yere yumuşakça iniveren beyazlıkları seyrettim. Aklımdan "Kar Musikisi"nin dizeleri geçti. Sonra Cenab Şahabeddin'in Elhan-ı Şita'sını hatırladım. Kar, gece İstanbulu'nu örtüyordu. Ayıplarımızın, günahlarımızın, hırslarımızın, çirkinliklerimizin, bencilliklerimizin, acımasızlıklarımızın, aptallıklarımızın üstüne bembeyaz bir yorgan çekiyordu. Masum kılıyordu bizi. Temizliyordu.
- Müzik deyip geçmeyin. Bazen içinde yaşadığımız gerçekliği kelimelerden daha derin anlatır.
- "Oyun daha yeni başlıyor benim saf arkadaşım!"
- Yani beynim biliyordu ama kalbim bilmiyordu. Zaten o zavallı, yorgun pompa ne bilebilir ki!
- Haklı olanı güçlü kılamadığımız için güçlü olanı haklı kıldık.