- Beşir Bey el-Kassar, dersin sonuna doğru: "Tarih okumaktan murat, sadece bazı vak'aları öğrenmek değil, şunlardan ibret alma, övülenler gibi olmaya çalışma, övülmeyenler gibi olmaktan kaçınmaktır," dedi.
- Araplar, din-i İslam ile birlikte Araplığı da yaydılar.
- Ah, yok: Ben Arapların Türklerle tamamen müsavi olmalarına karşı değilim, Osmanlı İmparatorluğu'nda Türk ve Arap'ın hakları eşit olsun. Lakin Arapların Türkleri yiyip bitirmelerine, temsil etmelerine, razı olamam. Nasıl ben Türk'ün Fransız ya da Rus olmasını istemiyorsam, aynı şekilde Arap olmasını istemiyorum. Din-i İslam bence milliyet fikrinden yukarı, milliyet fikirlerinden alidir: O bir millete bağlanmamış, Arap'a da, Türk'e de has değil. Din ile milletin ayrılması gerekir. İslamın dili sadece Arapça, Müslümanlık Araplıktır demek, Allah'ın rabbülalemin olduğunu unutmak demektir. İslam milliyete bağlı değildir. ben İslam'ı Hristiyanlık gibi bütün dünya milletlerini bitirmeden içine alacak kadar geniş diye iman ediyorum.
- Arap genci ile benim İslam'ı anlayışımızda çok fark var: O İslam'ı Yahudilik gibi bir din-i Milli diye düşünüyor; ben İslam'ı umumi, şer'i bir din diye anlıyorum. Arap İslam'ın bütün insanoğluna yayılmasını istiyor, lakin bununla birlikte Araplık da yayılsın diyor, Müslüman olan her kişi Arap olsun,Bütün Müslüman dünyası bir Arap padişahlığına dönüşsün diyor.
- Araplar ile Yahudiler, İbrahim Peygamberin birbiriyle anlaşamayan iki hanımından doğan bu iki kavim, binlerce yıldan beri kavga ediyorlar. Yahudiler, Arapları küçümsemek için İsmail'in köleden dünyaya geldiğini iddia etmişler. Araplarda iyi öç almışlar, mesela bir dönemde onları bütün Arabistan'dan kovup çıkarmışlar. Şimdi artık Yahudiler Avrupa medeniyetinden aldıkları silahlarla Arapları yenmeyi hesaplıyorlar.
- "İşte bu halk, Yahudiler, kendilerinden başka hiç kimseye ihtiyaçları olmadan,böyle yeni,medeni bir küçük şehir kurmuşlar, mühendisleri, mimarları, doktorları, muallimleri, idarecileri, koruyucuları, taşçıları, sucuları, hepsi hepsi kendilerinden, para da kendilerinin, kendi bankalarından kendi zenginlerinden alıyorlar. Bunun gibi medeni bir şehir kuran halk, birkaç yıl muayyen bir maksat ile çabaladıktan sonra,niçin bir kaç şehir, bin memleket, bir devlet kurmasınlar ?"
- XVIII. asır sonlarında, Osmanlı camiasına dahil bulunan Eflâk-Buğdan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan gibi ahalisinin büyük ekserieti hıristiyan ve gayri Türk memleketlerde dinî ve millî hisler saikasile camiadan ayrılmağa meiteveccih hareketler vaki olduğu gibi Arabistan, Mısır, Cezayir, Tunus, Trablusgarp, Lübnan, Kürdistan ve Arnavutluk gibi ahalisinin bir kısmı gayri Türk, fakat mislüman olan memleketlerde dahi şahsî emel ve ihtiraslarını temin etmek istiyen bazı reislerin camiadan ayrılmak emel ve heveslerini daha kolaylıkla tatmine muvaffak oldukları görülmektedir ki, bunda da millî hislerin tesiri büsbütün inkâr olunamaz. Yusuf Akçura, Osmanlı Devletinin Dağılma Devri (XVIII. ve XIX. asırlarda), TTK yayınları, Ankara 1988, s. 33-34.
- XVIII. asır sonlarında, Osmanlı camiasına dahil bulunan Eflâk-Buğdan, Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan gibi ahalisinin büyük ekserieti hıristiyan ve gayri Türk memleketlerde dinî ve millî hisler saikasile camiadan ayrılmağa müteveccih hareketler vaki olduğu gibi Arabistan, Mısır, Cezayir, Tunus, Trablusgarp, Lübnan, Kürdistan ve Arnavutluk gibi ahalisinin bir kısmı gayri Türk, fakat mislüman olan memleketlerde dahi şahsî emel ve ihtiraslarını temin etmek istiyen bazı reislerin camiadan ayrılmak emel ve heveslerini daha kolaylıkla tatmine muvaffak oldukları görülmektedir ki, bunda da millî hislerin tesiri büsbütün inkâr olunamaz. Yusuf Akçura, Osmanlı Devletinin Dağılma Devri (XVIII. ve XIX. asırlarda), TTK yayınları, Ankara 1988, s. 33-34.
- Aşiret halinde yaşayan Kürdlerin de idareleri, Bey, Ağa ve Şeyhlerinin elinde idi; bu aşiret reisleri umumiyetle Sultanın hâkimiyetini tanıyıp ona ittiba ve itaat ederlerdi. Yusuf Akçura, Osmanlı Devletinin Dağılma Devri (XVIII. ve XIX. asırlarda), TTK yayınları, Ankara 1988, s. 31.
- Abdülhamit Devrinin Türkçülüğe Karşı Aldığı Tavır: "'Dil bahisleri yasaktır' diye bir padişah emri çıktı; Türkçüler susturuldu. Ve artık Meşrutiyet?e (1908 II. Meşrutiyeti) kadar dille ilgili bahisler gazetelerde görülmez oldu." 1900 senesinde basılan Necip Asım Bey?in Türk Tarihi de, Evliya Çelebi Seyahatnamesi gibi bir han odasında hapsedildi..? Yusuf Akçura, Türkçülüğün Tarihi, Kaynak Yayınları, İstanbul 2008, s. 92.