- Ova... Ova apaktı, ışık içindeydi. Pespembe kocaman kocaman açmış çiçekler atın karnına değiyor, gittikçe de uzuyordu... Işık da bastırıyor, şıkırdıyordu. Karşı dağın yüksek tepesinden kopan su köpürerek, dağın yamaçlarından uçup ovaya iniyor, pembe çiçeklerin içinde yitip gidiyordu... Akdeniz mavide tutuyordu. Işıklar şarıldıyordu.Yağmur yağıyordu pespembe.. Sonra atlar som sarıya kesmiş ova kurşun geçirmez karanlıkta kaldı. Som mavi gök, som mavi deniz, som maviye kesmiş bulut ışık altında kaldı.
- Nar çiçekleri al al dalgalanır, binlerce uğuldayan arının kanatlarından fışkıran ışık kıvılcımlarını alır menevişli denizin üstüne akarken bahçeye girdi. Bahçeye girer girmez, ak benekleri küçük lacivert bir yılanın karınca katarının üstünden akarak bir çalı kümesinin içine girip yittiğini gördü. -vasili
- Nişancı başını önüne eğdi, düşündü kaldı. Bir daha da konuşmadı, kıyıdaki küçük kayığını denize surdu, bindi. Kaçak hasan da arkasından geldi. Tanyeri horozları ötüşünce adamız ada oldu, köyümüzde köy.
- Herkesin başına bahar, kokular, denizin üstüne çökmüş ışıklar çökmüştü. Herkes bahar sarhoşuydu. Arılar, martılar, öteki kuşlar, kelebekler sarhoş olmuş ortalıkta dönüp duruyorlardı.
- Kuşlar unutkan olurlar, gene gelecekler?
- "Konuşan insan, öyle kolay kolay dertten ölmez. Bir insan konuşmadı da içine gömüldü müydü, sonu felakettir."
- Hey kardeşler, hey dostlar, yolda belde, tavlada tarlada, kırda ovada durup da bizi dinleyenler, okuyanlar, dünyanın kaç bucak olduğunu soranlar, bilenler, hey yedi iklim dört bucağı gezenler, size bir destanımız var. İnsanoğlu şu dünyada neyi arar, arasa arasa dostluğu kardeşliği arar, sözü çok uzatmak neye yarar? Biz başlayalım Köroğlu?nun hikâyelerini anlatmaya birer birer.
- Ne olursa olsun kadın konuşmuştu. Konuşan insan, öyle kolay kolay dertten ölmez. Bir insan konuşmadı da içine gömüldü müydü, sonu felakettir.
- Kadının boşluktaki gözleri ağır ağır geldi, Hatçenin üstüne dikildi kaldı. Hatçe şaşırdı. Kıvrandı. Gözlerinin altından kaçmaya çalıştı. Bir şeyler söylemek istedi. Dili diline dolaştı, beceremedi. Sahanı orada, danının önünde bırakıp kendisini dışarı attı. Soluğu tutulmuştu.
- İçinde bulunduğu dünya kötü bir işkence dünyasıydı. Bir türlü alışamıyordu.