Genç olmanın en kötü yanı buydu. Gelecekti değişimler hakkında hiçbir fikriniz olmuyordu. Değişimler gerçekleştiğinde ise insanlar sizi ne kadar uyarmış olursa olsun şaşırıyordunuz.
Kalbimde affetmeye yetecek kadar yer vardı; sadece buna sürekli ihtiyacı olan birine yer yoktu.
Sizin üzerinizde hakimiyet iddia etmediklerinde aile harika bir şey oluyordu.
Nasıl hissediyorum ki, diye sordum kendime. Çok fazla sıcak havanın ardından ciğerlerime ilk kez serin hava giriyormuş gibi. Belki de dünyada olmanız gereken yeri bulduğunuzda hissetmeniz gereken buydu.
Ama sanırım sanatın sizi iyi hissettirmesi gerekmezdi, sadece hissetmenizi sağlaması gerekirdi.
Hayatlarımızı kontrol edebileceğimizi düşünürüz ama aslında bizi kontrol eden hayattır. Hayatımıza dokunan her şey bizi kontrol eder. İnsanlar sandıklarından çok daha zayıflar aslında. Kontrol ettiğimiz tek şey tepkilerimiz.
Sanat hissetmek istemediğimiz şeylere karşı verdiğimiz bir savaş. Renklerin, kelimelerin, seslerin ve şekillerin savaşı. Ve hepsi ya aşk uğruna öfkelidir ya da aşka öfkelidir.
Açık saçık giyinmiş olduğumun, saçlarımın dağınıklığının ve insanların bana baktığının farkındayım. Ama onlar kalbimi göremiyorlardı. Eğer görebilselerdi, rimelin neden bu kadar dağılmış olduğunu anlarlardı.
"Helena..." "Adımı söylemeyi kes. " " Neden? " " Çünkü midemde kelebeklerin uçuşmasına neden oluyor ve ben sana da kelebeklerine de güvenmiyorum. "
Duygularımı bir kağıt gibi büzüştürüyordum. Yeterince katlayıp küçülttüğümde zihnimin bir köşesinde kalabilir, unutulabilirlerdi.
Ahmet Ümit
Semih Gümüş
Friedrich Engels
Karen Kingsbury
Alexandre Dumas
Martin Lings
Michael Ende
Barış Bıçakçı
James Dashner
Tarık Tufan