- ...biz insanlar, denizin dalgasını görür, onu takrik eden rüzgarı görmeyiz.
- Artık seni bulmaktan da ümidim kalmamıştı? O zaman, boşa çıkmış mücâdeleler, işe yaramaz didinmelerden sonra evine dönen yorgun, bir adam gibi, ben de içime, kendime döndüm. Döndüm. Hayretle ve dehşetle gördüm ki sen oradasın. Dağ bayır arayıp bulamadığım sen, oradasın. Biraz küskün, biraz tutkun ve sitemli, yüzüme bakıyor ve diyorsun ki : ? Bütün dünyâdan gizlenmiş olabilirim; fakat senden de mi saklanacaktım ki, en yakınını koyup beni ıraklarda aradın?
- Zâten hangi kelâm, hangi sırrın düğümünü çözmüştür ?
- İnsan oğlu zavallı bir mahlûk vesselâm! Bu dünya pazarına neyi aradığını, niçin salıverildiğini bilmeden gönderilen bir gurbet düşkünü için bu şenlik yakışır mı? Acaba biz kendimiz buraya gelmeklikten maksut olan netîceyi hâsıl etmiş miyiz ki, aynı gurbet diyârına ayak basan bir başka yolcuyu el çırparak, sevinerek karşılarız? Sonra, evet sonra da, bir son yıkanış mukadder olan aynı yolcuyu uğurlarken, sanki bu diyâra gelen bir daha gitmezmiş gibi, arkasından saçımızı başımızı yolarız!.. (62)
- Acaba kulakla göz arasındaki kapıyı açmadan, kimin imânı sahih olabilmiş, kim duyduğunu, görmüşcesine tasdik edebilmiştir? Ammâ insan oğluna bu kapıyı açmak kadar müşkül ne vardır? (63)
- Bilmem acaba biz insanlar, dâima ölçüsü ölçümüzü tutmayan fikirleri de giymekte ısrar ettiğimiz için midir ki gülünç ve zavallı olmaktan kurtulamamaktayız? (65)
- Rabbim, sanırlar mı ki ben secde ederken taşa toprağa baş koyarım? Hayır. Eğilen başım, o kaskatı yerde senin aşkının yumuşak dalgalarına karışır. (77)
- Rabbim, sanırlar mı ki, bir âşinâya, bir dosta gülümseyen dudaklarım, bir zevkin, bir meclisin dağdağasına iştirak eden hislerim, orada bunlarla alış veriştedir? Hayır. Alışımın verişimin kiminle olduğunu bilirsin. Senden başkasına bildiremeyeceğim için de susarım işte. Ama adımı, konuşmaza çıkarmışlarmış; ne olacak? İsteyen istediğini söylesin. Zâten ismi senin isminle anılan kim vardır ki, bu dünya onun efsâne bulutlarının bilinmezliklerine karıştırmış olmasın... (77)
- Çocuk, cevizin yeşil kabuğunu ısırdığı için ağzı burularak öfkelenirken, ceviz, bu câhil öfkeye, sanki zahmetli ve derin zevkleri koyup, satıh üstü hazlara düşkünlük gösterenlerin bir teessüfcüsü imiş gibi, hazin hazin dudak büker. (126)
- Çocuğu dünyaya gelen bir baba, etinin kanının bu şâhâne eseriyle övünürken, Kudret, bu anâsır mûcizesindeki kendi sırlı nefesini görmeyen adama için için üzülür. (127)