- ?Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.? " Hayat bana tek ve değişmez bir mevsim oldu hep. " ?Lâkin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan.? ?Odamı sınırlayan dört duvar arasında ,varlığımı ve düşüncelerimi kuşatan hisarın içinde ömrüm azar azar eriyor ...? ?Vücuttaki kan pıhtılaşıyor, bazı organlar yirmidört saat sonra çürümeye başlıyorlar ya; saçlar tırnaklar ölümden sonra daha bir süre uzamaya devam ediyorlar. Kalp durunca duygular düşünceler de kayboluyor mu, yoksa kılcal damarlarda kalan kan sayesinde belli belirsiz bir hayat sürüp gidiyor mu? Ölüm olayı aslında korkunç bir şey; ya öldüklerini kavrayanların hissettikleri?? ?Parmak uçlarına basa basa çekilip gidiyordu gece. Sanki yorgunluk çıkarmıştı, kanaatkardı, bu kadarı yeterdi ona. Uzak, hafif sesler duyuluyordu. Bir göçmen kuş, rüya görüyordu belki, belki bitkiler büyüyordu. Solgun yıldızlar, bulut kümeleri gerisinde kayboluyorlardı. Yüzümde sabahın yumuşak soluğunu hissediyordum?? ?Bana göre değildi bu dünya; bir avuç yüzsüz, dilenci, bilgiç, kabadayı, vicdansız, açgözlü içindi; onlar için kurulmuştu bu dünya. Yeryüzünün, gökyüzünün güçlülerine avuç açanlar, yaltaklanmasını bilenler için.?
- Bazı kimselerin ölümle savaşı daha yirmisinde başlar; birçokları da yağı bitmiş lambalar gibi, sessiz yavaş, ecelleriyle sönerler.
- O birine karşı nasıl ilgi duyabilir ki? Şıpsevdi bir kadın. Şehvet için birine, aşk oyunu için diğerine, işkence etmek için başka birine ihtiyacı vardı. Onun bu üçlemeyle yetindigini de sanmam. Ama kesinlikle işkence etmek için tercih etmişti beni. Aslında bundan iyi bir seçim olamazdı.
- http://www.haberekspres.c...akale,5120.html Sayfasından alıntıladım aşağıdaki metni: ...Halk, başı önde, öbür dünyadan korkar olmazsa, bu dünyada itaatkâr kalmaz. O zaman yaşantımızı sürdüremeyiz. Dünyevi ve uhrevi korku söz konusu olmazsa, senin benim için çalışacaklarını aklın kesiyor mu? Daha açık söyleyeyim; insanları öteki dünyanın cezaları ile korkutmazsak, hayatın zorluklarına katlanmaları için yüreklendirmezsek, bu dünyada süngü yumruk, tepelemekle yıldırmazsak, yarın başımız belada demektir... Amele günde on saat ölesiye çalışıp akşam evde bir somun ekmeğe muhtaçken, halı depom tavana kadar dolu olursa onun, ilahi takdirin böyle olduğuna inanması lazımdır. İnsanların bize itaat etmeleri için aç, muhtaç, cahil ve batıl inançlı kalması lazım. Falan attarın çocuğu okursa, yarın benim cümlelerime itiraz eder, bizim anlamadığımız laflar eder. İşte o zaman elveda Hacı Ağa (...) İnsanların ilerlemesine engel olmalıyız ki her şey bizim istediğimiz gibi olsun. Yoksa sokaktaki çöpçü oluruz. Allahtan burada ortam bizim için müsait. Vazifemiz halkı ahmak bırakmak. Böylece başları önde olur ve birbiriyle didişir dururlar. Toplum sağlıklı olmak istiyormuş; bana ne size ne! Toplum bizim sağmal ineğimiz ve dünya bizim muradımızca dönüyor. Bırakın böyle devam etsin. (...) Hata etmeyin. Namazı orucu nasıl doğru eda edeceklerini anlatmanızı istemiyoruz. Aksine din adına eski töreleri yaygınlaştırmanızı istiyoruz. Bizim göğüslerine zincir vuran, bıçakla dilim dilim dilimleyen, çabuk inanır, mutaassıp insanlara ihtiyacımız var, dindar Müslümanlara değil. Öyle bir şey yapmalı ki çiftçisi, köylüsü kendisini bana, sana muhtaç görmeli, minnet borcu olmalı. Maksadımıza ulaşabilmek için onlar hasta, kör ve sağır kalmalı; kendi hakkını bizden dilenmeli... Ama unutmayın ki görünüşte halka karşı şefkatli olmak, halk için üzülmek gerek. Çünkü bugün moda oldu. Ama perde arkasından canlarına okumalıyız (...) Biliyor musunuz, bizim daha çok dilenciye ihtiyacımız var; dilencinin de bize. Sadaka vermeli, yardım toplamalı, üzüntü duymalıyız ki hem gösteriş yapmış oluruz. Hem vicdanımız rahatlar. Yoksa sokaktaki köpekle dilenci benim gözümde birdir... Her halukârda omuzlarımızda büyük bir sorumluluk var... Bu yüzden milletvekilliği düşüncesine kapıldım...
- ??Bütün sorunların içinde en önemlisi insanlarla uğraşmak Kokuşmuş toplumun şerri, yiyecek giyecek belası, bunların hepsi, durmadan gerçek varlığımızın uyanmasına engel oluyorlar. Vaktiyle onların arasına karışmıştım; başkalarını taklit edeyim dedim. Baktım, soytarıya dönmüşüm. Adına zevk dedikleri her şeyi denedim; gördüm ki başkalarının zevki bana yaramıyor. Her yerde, her zaman yabancı olduğumu hissettim. Diğer insanlarla aramda en ufak bir ilgi dahi yoktu. Başkalarının yaşam tarzına ayak uyduramazdım. Kendi kendime derdim ki hep: Bir gün toplumdan kaçacağım; bir köyde, gözden ırak bir yerde kendi köşeme çekilip yaşayacağım. Ama inziva hayatını şöhret için istemiyordum. Kendimi birinin düşüncesine mahkûm etmek, birinin taklitçisi olmak değildi istediğim. Nihayet zevkime göre bir oda yapmaya karar verdim. Sadece kendimin bulunacağı, düşüncelerimin dağılmayacağı bir yer. (Karanlık Oda Hikayesi)
- Sanki çok derin bir uykuya gömülmüştüm ve böyle bir rüya görebilmek için de gerçekten derin bir uykuya dalmış olmak gerekirdi; o uykunun o sessizliği, benim için ebedi bir hayatın işareti gibiydi, çünkü ezelde ve ebediyette konuşma yoktur.
- ??Araplara maddi, manevi yardımda bulunduksa, hedefimize ulaşmak için yaptık. Arap ne ister? Bir avuç altın, gümüş ve kadın dolu bir haremlik. Bu onların en çok istediği şey.??
- ??Kabahat bizde, tuttuk Araplara ülke yönetimini öğrettik. Dilleri için kural koyduk, dinleri için felsefe yaptık, onlar için kılıç savurduk, onların uğruna gençlerimizi ölüme teslim ettik. Düşüncemizi, ruhumuzu, sanatımızı, musikimizi, bilim ve edebiyatımızı iki elimizle sunduk belki vahşi ve serkeş ruhlarını uysallaştırıp medeniyet öğretiriz diye. Ama yazık, yazık! Irkları, düşünceleri yerden göğe kadar farklı bizden. Zaten böyle olması lazım. O yabani görünüm, yanık renkler, kirden nasır bağlamış eller dağ başında haydutluk yapmak için yaratılmış. Deve sidiği ile dışkısı arasında gelişen düşünceler ancak bu kadar olur. Vücut yapıları, hırsızlık ve hiyanet için yaratıldıklarına tanıklık ediyor. Daha düne kadar yalınayak, kertenkele peşinde koyup kara çadır altında yaşayan bu Araplardan daha fazlası beklenemez. Harun görünüşte bize güleryüz gösterip yumuşak davransa bile, gizliden gizliye ırkımıza karşı kin besliyordu; susamıştı İranlıların kanına. Şimdi amaçlarına ulaştılar. Arap düşüncesi kanayan bir çıban gibi uygar dünyayı kirletiyor ve bize ihtiyacı olmadığı kuşku götürmez.?? Son Gülüş
- ??Ne yaptıklarını bilmiyorsunuz; görmek gerek. .. görmek gerek. .. Bu savaş değil, düpedüz kıyım... İlerliyorlar, öldürüyorlar; herkesin kafasını kesip kılıçları al kana boyanınca, ateşe verip yakıyorlar. Evleri talan ediyor, kadınları götürüyorlar. Görmek gerek. Tüm mamur yerlerimiz yerle bir oldu. Issız bir çöle döndü. Yıkıntılardan dumanlar yükseliyor. Irmaklardan kan akıyor.??
- ??Hayır, İranlı ırkı ölmez. Biz yıllarca Yunanlıların, Eşkânîlerin saldırıları altında yaşadık ve sonunda başımız dik kaldı. Dilleri, davranışları uymuyor bize; nerde kaldı kendini bilmez, yırtıcı, çıplak Araplar! Sadece dilleri ile kılıçları uzun. Şehirlerde ayaklanmalar hâlâ devam ediyor. Ben tecrübeli değil miyim? Gün ola harman ola. Umudumuzu yitirmemeliyiz.??