- Sen yürümelisin, yeni doğan çocuğun gözlerine bakarak... Sen yürümelisin, beni bırakarak... Kadın sustu. Sarıldılar, Bir kitap düştü yere, Kapandı bir pencere, Ayrıldılar...
- Ne güzel şey hatırlamak seni, Yaşamak sana dair...
- Ne güzel şey hatırlamak seni. Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine: bir çekmece bir yüzük, ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım. Ve hemen fırlayarak yerimden penceremde demirlere yapışarak hürriyetin süt beyaz maviliğine sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...
- İçimde ikinci bir insan gibidir, Seni sevmek saadeti...
- O şimdi ne yapıyor? Şu anda, şimdi, şimdi? Evde mi, sokakta mı, Çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı? Kolunu kaldırmış olabilir...
- O şimdi ne yapıyor, Şu anda, şimdi, şimdi? Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor. Belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir...
- Her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren sevgili, canımın içi ayaklar!
- Ve ne düşünüyor, beni mi? Yoksa, ne bileyim, fasulyenin neden bir türlü pişmediğini mi? Yahut, insanların çoğunun neden böyle bedbaht olduğunu mu? O şimdi ne düşünüyor? Şu anda, şimdi, şimdi?
- En güzel deniz: Henüz gidilmemiş olanıdır. En güzel çocuk: Henüz büyümedi. En güzel günlerimiz: Henüz yaşamadıklarımız. Ve sana söylemek istediğim en güzel söz: Henüz söylememiş olduğum sözdür...
- Seni böyle uzak, Seni dumanlı, eğri bir aynadan seyreder gibi, Kafamın içinde duymak...