- Sarılıp yatmak mümkün değil bende, senden kalan hayâle. Halbuki sen orada, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle...
- Öptü beni : «? Bunlar, kâinat gibi gerçek dudaklardır,» ? dedi. «Bu ıtır senin icâdın değil, saçlarımdan uçan bahardır,» ? dedi. «İster gökyüzünde seyret, ister gözlerimde : «körler onları görmese de, yıldızlar vardır,» ? dedi...
- Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın, Bir sincap gibi mesela. Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, Yani, bütün işin gücün yaşamak olacak...
- İnsanlar için ölebileceksin, Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, Hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde...
- Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin.
- Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, Yani, beyaz masadan, bir daha kalkmamak ihtimali de var...
- Bu dünya soğuyacak günün birinde, Hatta bir buz yığını, yahut ölü bir bulut gibi de değil, Boş bir ceviz gibi yuvarlanacak, zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız...
- Böylesine sevilecek bu dünya "Yaşadım" diyebilmen için...
- Ben beni bir daha ele geçirsem, Ab-ı hayat içersem demiyorum. Kapılar açılsa bir daha, ben bu haneye bir daha girsem... Yaşardım yine böyle kan revan içinde, yine böyle aşk ile sersem, ben beni bir daha ele geçirsem.
- Sende, ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini, Sende, ben, kumarbaz macerasını keşiflerin, Sende uzaklığı, Sende, ben, imkansızlığı seviyorum. Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine Ve kan ter içinde, aç ve öfkeli, Ve bir avcı iştahıyla etini dişlemek senin. Sende, ben, imkansızlığı seviyorum, Fakat asla ümitsizliği değil...