Ama dünya öyle çirkindi ki, kimsecikler kalkmadı mezarından.
Onu ötekilerin üzerine çıkaran bir şey daha vardı; masasında açık bir kitap duruyordu. O lokantada masasında kitap okuyan tek kişi olmamıştı bundan önce. Tereza'nın gözünde, kitaplar gizli bir kardeşlik bağının işaretleriydi.
İnsanlar genellikle dertlerinden kurtulmak için geleceğe kaçarlar; zamanın yoluna düşsel bir çizgi çeker, bu çizginin ötesinde o anki dert ve sıkıntılarının sona ereceğini sanırlar.
Köyde yaşamak onlara açık olan tek kaçış yoluydu, çünkü yalnızca köyde sürekli bir insan azlığı ve yaşanacak yer çokluğu vardı.
Kimileri iskemlelere oturmuşlar, kimileri ayakta duruyorlardı, ama Marie-Anne yere bağdaş kurmuştu. Franz, çok geçmeden Marie-Claude'un da odanın kendi yanındaki halının üzerine oturacağına yemin edebilirdi. Konuklarınız varken yerde oturmak o zamanlar sadelik, kural tanımazlık, liberallik, konukseverlik göstergesi, çok Parisli bir davranıştı.
Aslında, gerçekten ciddi olan sorular bir çocuğun bile dile getirebileceği sorulardır. Yalnızca en çocuksu sorular gerçekten ciddi olan sorulardır. Cevapları olmayan sorulardır bunlar. Cevabı olmayan soru aşılamayacak bir engeldir. Başka bir deyişle insani olasılıkların sınırlarını belirleyen, insan varoluşunun sınırlarını saptayan cevabı olmayan sorulardır.
Daha geçenlerde, son derece inanılmaz bir duyum anında yakaladım kendimi. Hitler hakkında bir kitabı karıştırırken, portrelerinden bazısı birden içime dokundu; çocukluğumu hatırlattı bana. Çocukluğum savaş sırasına rastlar; ailemden birçok kişi toplama kamplarında yok olup gitti; ama yaşamımın kaybolmuş, bir daha hiç geri gelmeyecek bir dönemi ile karşılaştırıldığında onların ölümünün sözü mü olur?
Seçmediğimiz bir şeye kendi erdemimiz ya da başarısızlığımız gözüyle bakamayız.
Güçlüler güçsüzleri incitemeyecek kadar güçsüz olunca, güçsüzler çekip gidecek kadar güçlü olmak zorundaydılar.
Komünist ülkelerde hiç sonu gelmeyen, belli başlı toplumsal etkinlik, halkı değerlendirmeye tabi kılmak, hep denetim altında tutmaktı. Bir ressam sergi mi açacak, sıradan bir yurttaş denize kıyısı olan bir ülkeye vize mi alacak, bir futbolcu milli takıma mı girecek, bitmek tükenmek bilmeyen tavsiye mektupları, raporlar (kapıcıdan, meslektaşlardan, yörenin parti kurulduğundan, gereken sendikadan) toplanır, birbirine eklenir, ölçülür biçilir ve özel görevliler tarafından özeti çıkarılırdı. Bu raporların sanatçılık yeteneğiyle, topa iyi vurma becerisiyle ya da deniz havasının hangi hastalıklara iyi geldiğiyle en ufak bir ilgisi yoktu; bunlar yalnızca bir tek şeyle ilgiliydi; "yurttaşın politik profili" ile (başka bir deyişle, yurttaşı ne dediğiyle, ne düşündüğüyle, nasıl davrandığıyla, mitinglerde ya da 1 Mayıs törenlerindeki davranışlarıyla). Her şey (gündelik hayat, işte yükselme, tatiller) bu değerlendirme sürecinin sonuçlarına bağlı olduğu için, herkes (ister milli takımda futbol oynamak, ister sergi açmak, isterse de tatilini deniz kenarında geçirmek istiyor olsun) olumlu bir değerlendirmeyi hak edecek biçimde davranmalıdır.
Patrick Süskind
Nihat Behram
Ahmet Şerif İzgören
Cem Mumcu
P. C. Cast
Jean Paul Sartre
Chuck Palahniuk
Arif Akyol
Lisa Kleypas
Martin Lings