- Dibe çakılmak benim hobim. Dibe çakılmak dalında olimpiyatlara hazırlanıyorum. Cidden.
- Tanrılar insanoğlunu yarattıklarında
yalnız ölüm oldu ona verdikleri,
kendi ellerinde tuttular yaşamı!
Karnın olu olsun yeter Gılgamış, sen ona bak,
gece gündüz elenmene bak,
gününü gün et, keyif sür,
çalgılarla gece gündüz gül oyna,
hep güzel giysiler olsun üstünde,
başın temiz olsun, bedenin yıkanmış olsun,
elinden tutan yavruna bak,
karın mutluluğu tatsın göğsünde,
budur insanoğlunun tek yapacağı. - Batı Avrupa görüşüne göre, kültür, üretimdir, bir şeylerüretir; kurnazdır, temelde olan bir doğanın üzerine inşa eder; bir faildir, gücün ve etkinliğin bir manifestosudur, güç ve etkinlik, doğal dünyanın evcilleştirilmesi ve yeni yaratılanın ürünlerinden başka nerede gösterilebilir? Marilyn Strathern Sf:92-93
- Maskülinite, psikososyal bir diyalektik olarak tarif edilebilir. Ek olarak erkek topluluğunun dayanışması, kadınlar pahasına varolmaktadır. Langness, erkeklerin seökinlerini, karşı cinsle olan bağları karşısında inşa ettiğini vurgular: ''Erkek çocuklar doğal olarak annelerine ilgi duyar ve erkek toplumu tarafından annelerinden koparılmaları gerekir.''
- Bayramların çokluğu, duygusal yakınlık, gösteri ile kamu yaşamına baskın gelmekteydi. Kanın aktığı bu ayinlerde toplum, yeniden kuvvet kazanmakta ve bir an biricik büyük beden olarak şekillenmekteydi. Modern çağ, problemi tersine çevirmekteydi: ''Büyük bir çoğunluğun anlık görüşünü küçük bir kesim hatta tek bir kişi ile temin etmekteydi.'' Temel esaslarının artık cemaat ve kamu yaşamının olmadığı, bir yandan özel fertlerin, öte yandan ise devletin olduğu bir toplumda ilişkiler, sadece gösterinin tersi bir şekilde düzenlenebilecektir:''ilişkilerin garantilerini artırma ve olgunlaştırma, büyük bir insan kalabalığını gözetim altında tutma, binaların inşası ve dağılımını büyük amaç için kullanmak ve bu amaca yönelmek maksadıyla modern çağa, devletin daimi etkisine, devletin toplumsal yaşamın her türlü ayrıntısına ve tüm ilişkilerin gün geçtikçe daha da artan müdahalesine aracılık etmiştir''. Michel Foucault Sf:113-114
- Diderot şöyle yazar:
Despotizm altında uzun süredir çektikleri acıyla içleri yanan insanlar haklarını geri kazanmak için hiçbir fırsatı kaçırmayacaklardır. Fakat ne bir hedef, ne de planları olduğundan, kölelik bir anda anarşi halini alır. Bu büyük arbedenin kalbinde tek bir çığlık duyulur: " Özgürlük!" Fakat bu değerli şeyi korumak nasıl mümkündür? Kimse bilmez. Ve yakında insanlar çeşitli fraksiyonlara ayrılır ve çatışan çıkarları için birbirlerini yerler...Kısa süre içinde devlet içinde yalnızca iki fraksiyon kalır; Kendilerini, geri kalan herşeyin mecburen dâhil olmak zorunda kaldığı iki isimle ayırt ederler: "Kralcılar" ve "Kral Karşıtları". Bu artık vahşi bir kargaşa vaktidir.Entrika ve komplo vakti...Burada kralcılık da kral karşıtlığı gibi bir bahane işlevi görür. Her ikisi de hırs ve aç gözlülüğün maskesidir. Ulus artık suçlu ve yozlaşmış bir grup insana bağımlı hale gelmiş bir birimden başka bir şey değildir. Böyle bir durumda beklenmedik bir durumun ortaya çıkması, ancak doğru bir insan ve uygun bir ânın mevcûdiyeti ile mümkündür. Doğru an geldiğinde doğru insan belirir... İnsanlara, o ana kadar hepsinin birbiri için söylemiş olduğu şunu söyler: Sen bir hiçsin! Ve insanlar cevap verir: Biz bir hiçiz! Ve onlara der ki: Lider benim! İnsanlar hep bir ağızdan cevap verirler: Lider sensin! Ve onlara şunu söyler: İşte size hizmet etmeye hazır olduğum şartlarım bunlardır! Ve cevaplarlar: Kabul ediyoruz! Bu devrimi ne takip edecektir? Kimse bilmez.
Koselleck/185 - Weber, toplumlar daha bürokratik ve mantıklı oldukça sistemin kalbinde, bireysel seviyedeki dürtüsel, mantıksız ve kapitalist olmayan duyguların geliştiğini görmüştür. Aynı paradoksu doğal dünyanın işleyişinde de görebiliriz. Bazı şeyler daha düzenli oldukça, düzensizlik ve vahşilik için arzu artar; dünya, para ve kâr ve kayıp hesaplamalarıyla fethedildikçe, bell
alanlar kâra dayalı hesaplamalardan tamamen korunur hale gelir. Bu yüzden, romantik aşka doğru tamamen baskın ve mantıksız bir kaçış için artan arzu vardır. Tıpkı kapitalist birikime yol açan öbür dünyaya ait mistisizm paradoksunu yakaladığı gibi, Weber, mantıksal kapitalizmin kalbinde Aşk evliliğinin oluş biçimini ima etmektedir:
" Erotik ilişki, kişinin ötekinin ruhuyla doğrudan birleşiminde, aşkın aşılamaz taleplerinin yerine getirilmesini sağlıyor gibi görünmektedir. Bu sınırsız kendini verme; tüm işlevselliğe, mantıklılığa ve yaygınlığa karşı olarak mümkün oldukça radikaldir. Bu radikallik, bir kişinin bütün mantıksızlığıyla bir diğerine ve sadece belirli bir diğeri için benzersiz anlama sahip olmasında kendini göstermektedir. Aşık kendisinin, mantıklı düzeninin soğuk iskelet ellerinden serbest bırakıldığını bilir, tıpkı günlük rutinin sıradanlığından tamamen kurtulduğu gibi."
Alan Macfarlane/226,227 - Heredot'a göre Ermeniler, Friglerin bir koludur. Heredot tarihine ve Darius yazıtlarına göre Ermeniler, Trakya (Balkanlar) üzerinden gelerek, M.Ö. 515 civarında, Armenia denen bölgeye yerleşmişlerdir. Buradan anlaşılıyor ki Ermeniler, bu bölgenin yerli halkı değildir; bölgede kendilerinden önce Urartular yaşamakta idi ve Urartular burada bir medeniyet kurmuşlardı. Ermenileri, Urartularla ilişkili gösterenler de vardır.
- Nuh peygamberi, insanların ikinci atası olarak kabul eden kutsal kitaplar, milletleri de Hz. Nuh'un soyuna dayandırmaktadırlar. Bu Tevrat'ta da böyledir. Bu rivayetlere göre Türklerle Ermenilerin soyları, Nuh peygamberin evlatlarından Yafes'e dayanır; Yafes'in oğullarından Haik, Ermenilerin atası olarak kabul edilir. Bu durumda, kutsal kitaplarda yer alan bilgilere göre Ermenilerle Türkler, akraba topluluklardır. Ermeni tarihçi Levon Dabağyan ve Türk tarihçisi Prof. Fahrettin Kirzioğlu, Ermenilerin Türk olduğunu iddia etmişlerdir.
- Kutsal kitaplara göre Hz. Nuh'un gemisi, tufan sırasında Ağrı (Ararat) Dağı üzerine oturmuş; sular çekildikten sonra Hz. Nuh ve ona inananlar, bu bölgeye yerleşmişlerdir. Nuh peygamberin torunlarından biri olan ve Ermenilerin ata kabul ettikleri Haik'in, burada yaşadığına inanılmaktadır. Ermenilerce Ağrı Dağı'nın kutsallığı, bu efsaneye dayanmaktadır; nitekim Ermenilerin türeyiş efsaneleri de bu olaya bağlanır. Bugün Ermenistan'da devlet ve birçok sivil toplum örgütü, amblem olarak Ağrı Dağı'nı kullanmaktadırlar; Ermenistan'da Ağrı Dağı manzaralı evler daha çok tercih edilmektedir.