- Özü sözü bir olanların ortak yönü de budur: Karşısındaki kişinin de içten konuştuğunu sanırlar.
- Bütün sevgilerini zaten sahip oldukları çocuklara verip tüketen ana-babaların yeni çocuk yapmalarına izin verilmemeliydi.Haksızlıktı bu.
- Ve Allah doğudadır ve batıdadır,onun için ne yana dönersen dön Allah'ın iradesi karşındadır.
- Her bir kar tanesinin dünyanın bir yerinde haksızlığa uğrayan bir kadının ağzından dökülen bir ah olduğunu... Bütün bu iç geçirmeler gökyüzüne yükseliyor,bulutlar halinde toplanıyor,sonra minicik parçalara bölünüp sessizce aşağıya,insanların üzerine yağıyordu. Bizim gibi kadınların neler çektiğinin göstergesi demişti.Başımıza gelen her şeye nasıl sessizce katlandığımızın...
- Yalnızca bir gülümsemeydi, hepsi bu. Her şeyi düzeltmiş değildi. Hiçbir şeyi düzeltememişti. Belli belirsiz bir tebessüm. Minicik bir şey. Ormandaki bir yaprak; ansızın havalanan bir kuşun kıpırdattığı bir yaprak. Ama kollarımı ardına kadar açıp onu kucaklayacağım. Bağrıma basacağım. Çünkü bahar gelince, karların tek tek, tane tane eridiğini biliyorum; belki de ilk kar tanesinin eriyişine tanık oldum.
- Pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da daima, mutlaka bir kadını gösterir.
- Hasan'la aynı memeden süt emmiştik. İlk adımlarımızı aynı bahçede, aynı çimenlerin üzerinde atmıştık. Ve ilk sözcüklerimizi aynı çatının altında söylemiştik. Benimki Baba idi. Onunkiyse Emir. Benim adım. Şimdi geriye bakınca, 1975 yılında olanların -ve onu izleyenlerin- kökeninde işte bu iki sözcüğün yattığını görüyorum.
- Sırrını rüzgara fısıldarsan ağaçlara söylediği için suçlayamazsın..
- " O minicik kalbini neden benim gibi yaşlı, çirkin bir kocakarıya bağladın ki?" diye mırıldanırdı bebeğin saçlarına. "Ha? Ben bir hiçim, göremiyor musun? Bir dehati. Sana verecek neyim var ki benim?" Ama Azize büyük bir hoşnutlukla guruldar, yüzünü biraz daha gömerdi. O böyle yaptıkça, Meryem zevkten dört köşe olurdu. Gözleri yaşarırdı. Yüreği kanatlanırdı. Ve bomboş, tam takır geçen bunca yıldan sonra, sahte, kısır bağlılıklarla dolu yaşamındaki ilk gerçek bağlılığı nasıl olup da bu küçücük yaratıkta bulabildiğine şaşardı.
- Sorun, Baba'nın dünyayı siyah-beyaz görmesiydi. Ve neyin siyah neyin beyaz olduğuna karar verişinde. Hayatı böyle yaşayan birine duyduğunuz sevgiye mutlaka korku eşlik eder. Belki biraz da nefret.