- Asker olduğu için her şeyi asker kafası ile düşünmeye alışıktı. Gökçen'e karşı duyduğu sevgiyi de askerce düşünüyordu. Bu sevgi bir savaştı. Savaş olduğu için de kıyasıya bir uğraşma, karşı taraf ne kadar kuvvetli olursa olsun sonuna kadar bir didişme gerekti. Sevdiğini söylemek teslim olmak demekti. Hiç insan son kozlarını oynamadan yenilmeyi kabul eder, teslim olur mu?
- Gökçen , dedi. Yanıklık canıma değdi. Sensiz yaşayamam. Beni ölümden kurtardığın gibi ruhsuz bir ölü gibi yaşamaktan da kurtarır, evdeşim olur musun?
- Yaralı sipahi, her şeyi unutmuştu. Nerede olduğunu, niçin burada bulunduğunu hatta kendisinin kim olduğunu bile unutmuştu. Anlatılmaz sevinçli duygular arasında başka bir dünyada yaşıyordu. Kişi oğlu Cenette de ancak bu kadar bahtiyar olabilirdi. Fakat bu bahtiyarlığın son ucuna varmak için Gökçen?in gözlerini de görmesi lazımdı. O gözlere bakanların öldüğünü biliyordu. Bu kadar kutlu bir gece geçirdikten, bu kadar sevdiği dünya güzelinin dizlerinde yattıktan , onun kendisiyle evlenmeye razı olduğunu işittikten sonra yeryüzünde başka ne dileği kalırdı ki? Artık ölüm seve seve katlanacağı bir şeydi. Bu kadar bahtiyarlığı tatmak, doğrusu ölüme değerdi.
- Deli Kurt, başını kıpırdatmadan hem ışıklı gözlere hem aya bakıyor, nasıl olup da bu kadar güzel bir yüzün yaratılmış olduğuna şaşıyordu. İnsanı dize getiren gözleri ve gönüllere işleyen sesiyle Gökçen Tanrının büyüklüğüne en büyük tanıktı. Tanrı onu herhalde düşünerek ve överek yaratmıştı.
- Deli Kurt, bu kadar güzel bir gecede , bu kadar güzel ayı seyrederek bir dünya güzelinin dizlerinde yatmış olduğu halde onun korkunç güzelliğine baka baka, gözlerinden saçılan ışıkları içe içe eşsiz kavalının sesini dinliyor, yaşamanın tadını çıkarıyordu. Gökçen çaldı, çaldı. Deli Kurt?u büsbütün sarhoş etti. Sonra kavalı bırakarak billur sesiyle bir türkü okumaya başladı : Gönül, kader adında Bir tuzağa atılmış. Gönül bir çok duygudan Ve oddan yaratılmış. Yasa neymiş, anlamaz; Tasa çeker, inlemez, Gönül ferman dinlemez, Çünkü aşka satılmış. Gönül için acı ne ? Her söz gider gücüne. Gönüllerin içine Biraz ağu katılmış? Gökçen doğru söylüyordu bu kadar büyük bir bahtiyarlık gecesinde bilr Deli Kurt, gönlünün bir yanında ağu katılmış bir nokta olduğunu seziyordu. Fakat birbirinden üstün güzellikler arasında bunu içinden sildi. Kendisini, Gökçen?in güzelliğine kaptırarak başka bir aleme daldı. Uyku, baygınlık, sarhoşluk arasında bir duruma düşerek hayatının en kutlu gecesini geçirdi.
- Kafirde yiğit varsa eğer sade Macardır; Hem kendi yavuz, hem atı eşkin ve acardır
- Çakır Macarları zaten biliyordu. Evren ise daha ilk kılıçlaşmalarda bunun öteki düşmanlara benzemediğini anlamıştı. Yüzleri de bir başkaydı. Çıyan suratlı Bulgar veya Sırb?a benzemiyordu. Basbayağı insan gibiydiler, Türk?e benziyorlardı.
- Gözlerini dikti. Bunlar leke değil, kanla yazılmış yazı idi. Çevreyi ters tutarak doğrulttuktan sonra kanla yazılmış olan yazıyı okudu: Yine geleceğim. Altında da bir imza: Gökçen. Deliye döndü. Hep Gökçen, Gökçen... Bu yaylada yazı yazmak için kalemi, mürekkebi nerden bulacaktı? Fakat o Gökçen'di. Her güçlüğü yenmesini bilirdi. Mürekkep denilen nesne boya değil miydi? İşte Gökçen, boyaların en güzeliyle, kendi kanıyla mektup yazıyordu.
- Bre Piç! Ne dırlanıp duruyorsun? İlyas kekelemeye başladı : ? Aman Murad Ağa! Ben aşk şarkıları söylüyorum! ? Bre sen aşktan ne anlarsın? ? Aman Murad Ağa! Ben dünyanın birinci aşığıyım. Ben anamdan aşık doğmuş, doğduğumun ertesi günü anama, komuşunun kızını bana almazsan sütünü emmem demişim? Bu saçmalar üzerine Deli Kurt?un bakışları yumuşadı. Buna rağmen sert bir sesle buyruk verdi : ? Şarabını daha çok içip şarkını içinden söyle. Seni ve aşkı beraber düşünmek hoş değil?
- Evet, gözlerinden bir perde kalkmış, aydınlığa çıkmıştı. Fakat bu korkunç bir aydınlıktı. Saçtığı ışıkla o kadar muhteşem bir gerçeği aydınlatıyordu ki, korkmamaya imkan yoktu. Demek ki, kendisi bir Osmanlı şehzadesiydi. Yani her an Azrail?in kılıcı altında yaşayan birisi. Buna sevinmek mi, yerinmek mi gerektiğini anlamadan Satı Ana içeri girdi. Gülüyordu: ? Müjdeler oğul! dedi. Gürbüz bir oğlun oldu. Adını ne koyalım? Deli Kurt gürler gibi cevap verdi: ? İsa olsun!