- - "Sana bir Varsak koşması çalayım!" dedi. "Kavuşamayıp da ölen yavukluların koşmasını..." Üflemeye başladı. Önce çok hafif bir ses çıkıyordu. Yavaş yavaş ses yükselip durulaştı ve perde perde geniş çayırlığa yayılan ses Deli Kurt'un gönlüne akmaya başladı. Şimdi o, sevişip de kavuşamayan yavukluları görür gibi oluyordu. Kız, kavalı öyle dile getiriyordu ki, onun ezgilerinden taşan manayı anlamaya imkan yoktu. Nasıl ediyordu da inceden kalına bu kadar sesi çıkarabiliyordu? Gözlerini kavala dikti. Kızın parmakları kavalın delikleri üzerinde o kadar çabuk gidip geliyordu ki, bunu başka hiç kimse yapamazdı. Çaldı, çaldı... Kendi ruhunun bütün taşkınlıklarını kavala vermiş gibi duyarak, coşarak, bilerek çaldı. Deli Kurt, artık Gökçen'i de, yeşil yamacı da, koyunları da görmüyordu. Bir ses dünyasında en güzel ahenkler içinde sanki kaybolup gitmişti. Neredeyse tatlı bir uykuya dalıp kendinden geçecekti ki, birden yeni bir ürperişle Gökçen'e baktı. Şimdi kaval çalmıyor, en keskin şaraptan daha çok baş döndüren sesiyle, büyülü bir sesle türkü söylüyordu: Şu dağların meşesi gönlüm, Billur şişesi gönlüm! Yanıklık kemiğe işledi, Ateş düşesi gönlüm, Bıçak deşesi gönlüm, Kılıç üşesi gönlüm!... Kız sustu. Fakat Deli Kurt, türküyü hala gönlünde duyuyordu. O nasıl sesti ki? Onu bir duyan bir daha unutabilir miydi?
- Yola çıktıklarının onuncu gününde Balaban yüksek bir dağı göstererek: -"İşte Şeytan Dağı!" Ve dağın sarplığına bakan arkadaşına anlattı: -"Bu dağın bir masalı vardır. Şeytan, Varsak kızlarının güzelliğini kıskanarak onları baştan çıkarmağa karar vermiş. O zaman Varsak'ta hespi birbirinden güzel yedi kız varmış. Şeytan, yakışıklı bir yiğit kılığına girerek aralarına sokulmuş. Elinde telleri gümüşten olan altın bağlama varmış. Öyle güzel çalıyormuş ki dinleyip de vurulmamak kaabil değilmiş. Her saz çalışta kızlara bir dizi inci veriyormuş. Bu inciler de büyülü imiş. Boynuna takan Şeytana aşık olurmuş. Kızlar birer birer gönül verip kendilerini öldürmüşler. Yedinci kıza bir şey olmamış. Şeytanın verdiği inciler onun boynunda bozarıp çakıl taşı olur, o da bunları geri verdikçe Şeytan deliye dönermiş. Bu böyle günlerce sürüp kıza bir şey olmayınca bu sefer Şeytan aşık olmuş. Yalvarıp yakarmağa başlamış. Kıza bir türlü tesir etmemiş. Bir gece bağlamasını çalarken telin biri kopmuş. Yenisini koyamamış. İkinci gece bir tel daha kopmuş. Yerine koyamamış. Üçüncü gece tek elle o kadar yanık, o kadar güzel çalmış ki bütün kurtlar kuşlar dinleyip ağlamışlar. Kıza yine birşey olmamış. Bunu görüp de umutsuzluğa kapılan Şeytan tele öyle sert vurmuş ki sonuncu tel de kopmuş. Oda öfkeyle yere vurunca bağlamayı kırmış! Yedinci kız buna gülünce Şeytan büsbütün çileden çıkmış. Başını alınca bu dağa kaçmış. Şeytan o zamandan beri bu dağda ağlıyor. Geceleri ağlaması işitilir. Fakat ters huylu yaratık olduğu için ağlaması gülmek şeklindedir. Çok ağladığı zaman kahkalar duyulur. Herkes, Şeytana yenilmeyen bu kızın tılsımını merak etmiş. Meğer kızın kalbi yokmuş."
- Genç bir çoban, kopuzunu dizine koyarak hafif hafif çalmaya başladı. Gecenin sessizliğinde kopuzun her nağmesi kayadan kayaya vurarak perde perde uzuyordu. Göcenoğlu yavaş yavaş coştu. Söylemeye başladı: Hey, bre hey Şeytan Dağı! Kayaların ses mi verir? Bir kez konsa beğ otağı Dert mi olur, süs mü verir? Yürekleri yandırana, Altın kopuz indirene, Altın kızı kandırana Yedinci kız yas mı verir? Dağlar sıra sıra olsa, Doruğunda bora olsa, Seven gönül çıra olsa Yalazından is mi verir? Gücenoğlu! Bu ne yara? Güneş doğmuş sanki kara. Buncalayın dertli ere Ulu Tanrı us mu verir? Deli Kurt, Balaban?ın anlatmış olduğu Şeytan ve Yedi kız masalını kopuzun tellerinde yeniden dinlemişti. Kara Çoban?ın : ? Nasıl buldun ağa ? sorusuna : ? Güzel ! diye cevap verdikten sonra sanki kendisini Şeytan dürtmüş gibi bir soru da o sordu : ? Masaldaki Şeytan?ı aldatan yedinci kızın,hani şu kalbi olmayan kızın adı yok mu ? Kara Çoban,yüzünü göğe çevirerek bir şey arıyormuş gibi bakarken cevap verdi : ? Olmaz olur mu ? Masalda da , gerçekte de kalbi olmayan bütün kızların adı Gökçen?dir !?
- Sevgi körleşmeye başlayınca gözler ağulanır...
- Soyumuz Uygur'dur. Ta Kamlançu ülkesinden beri böyle gelmişizdir.
- ? Oğul! Siz Osmanlılar da Karamanlılar gibi insanın yüreğindeki nesneye mi karışırsınız? Müslüman olup olmadığımı niye soruyorsun? Türk olduğum yetmiyor mu ? ? Yanlış anlama bacım. Niçin Müslüman değilsin diye sormuyorum. Müslüman değil misin, değilsen nesin diye soruyorum. ? Müslüman değilim. ? Nesin? ? Türküm dedim ya ? ? Ben de Türküm ama Müslümanım da? Senin dinini öğrenmek istiyorum. Kadın bir zaman sustuktan sonra şu cevabı verdi : ? Biz insanları dinlerine göre değil, soylarına göre ayırırız?
- - Kimin çekilmesi gerektiğini kılıçlar söylesin!... Sert bir şakırtı işitildi. Deli Kurt kılıç çekmişti. Bir şakırtı daha duyuldu. Türkmen'in kılıcı havada parlıyordu. Dünya yaratılalıdan beri yüz binlerce defa yapılan şey bir daha yapılacak, iki erkek bir kız için vuruşacaktı. Gönül hakkı ile kılıç hakkı karıştırılarak ortalama bir sonuç çıkacaktı.
- Biri Osmanlı sipahisiydi. Bir tokatta adam öldürür, bir kılıçta kelle uçururdu. Öteki Türkmen beğiydi. Bir yumrukta boğayı çökertir, bir vuruşta demir kalkanı ikiye biçerdi. Fakat işte kılıçları kırılmıyordu. Çünkü çifte su verilmiş çelikten olan kılıçları en büyük ustaların elinden çıkmıştı. Biri Türkmen kılıcıydı, biri Osmanlı kılıcı...
- Gökçen , kadere inanmıyordu. Acaba anası gibi o da mı Müslüman değildi. Sordu : ? Daha önce kalkacağımı nereden biliyorsun ? ? Yaralarınızdan ve sana daha önce merhem sürmemden? Gökçen doğru söylüyordu. Bu iş bir görüş , bir hesap meselesiydi. Böyle olduğu halde Deli Kurt , yine sormaktan kendini alamadı. ? Kimin daha önce kalkacağını ancak Tanrı bilmez mi ? Gökçen uzun zaman sustuktan sonra cevap verdi : ? Tanrı teker teker bütün insanlarla uğraşmaz ki? ? Bunu nerden biliyorsun ? ? İçime öyle doğuyor?
- Deli Kurt, onu içince bir ferahlık duydu ve Gökçen konuşsun diye bekledi. Onun her konuşmasında, sesinin tılsımı ile Deli Kurt'un sevgisi ve hayranlığı artıyor, işin tuhafı şu ki, sevgi çoğalsın, taşıyamayacağı bir yük haline gelsin de kendisini ezsin diye bir istek duyuyordu.