- mektuplarınızın benim üstümdeki etkisini hiç küçümsemeyin milena!. bu mektupta da küçük tedirginlikler çok değil aslında. ama mutluluk veren bir acının gerçeği gibi bir şey. zaten senden gelipte dayanamayacağım be olabilir?..
- yine mektubu ilgisiz yerlere saptırıyorum. oysa ben çevirilerinizin güzelliğinden söz açıp övmek istiyordum onları. bu arada ?bazı? sözcüğü için bana ne kadar kızsanız haklısınızdır. zaten son zamanlarda en çok yaptığınız iş bu herhalde. hayır sakın yanlış anlamayın bundan şikayetçi olduğum yok. tüm hayatımı sizin karşınızda azarlanan bir öğrenci olarak geçirmek isterdim doğrusu..
- balkonda aç bir serçe duruyor ben de ekmek kırıntılarını odanın içine bırakıyorum. aç olduğu halde, yaşamak için buna ihtiyaç olduğu halde tedirgin bekliyor. çünkü içerisi onun için bilinmeyen karanlık bir yer. ekmek onu kendisine çekiyor o da odanın içinde sayılır herşeyiyle bunu istiyor. sonra silkinip kendine geliyor ve kaçıp gidiyor. biliyorum kıpırdayıp korkutmasaydım onu korkup kaçmayacaktı oradan. gelip ihtiyacı olan ekmeği alıp gidecekti..
- viyana?dan bu yana ilk defa bu kadar yorgunum. bugün seni büyük koltuğa oturtacağım ve karşına geçip susacağım. mutluluğumu kelimelere dökebilir miyim ki? elime, gözüme, yüreğime burada olmanın mutluluğunu nasıl anlatayım? oysa ben yalnızca senin bana söylediğin yaşamı seviyorum..
- benim durumum.. gücümü ve duygularımı böylesine harcayıp sonuçta ölmemem!.
- çılgınca bir korkunun tutsağıyım milena. anlıyor musun korkuyorum? bu koca satranç oyununda yerim yok benim zaten. ilgimi çekmiyor ben bütün dikkatimi kraliçeye vermişim. gözlerim yalnız onu görüyor. şahın yerinde olmak için bütün uğraşmalarım. bunların gerçekten olmasını istiyorsam artık başka türlü davranmam gerektiğini de biliyorum. bu yüzden viyana?da kalma artık demem senden daha çok benimle ilgili hele şu an söylediklerim isteklerin en masumu en arınmışı belki de. mutluluğun ta kendisi o..
- yarım saate yakındır gönderdiğin iki mektupla kartını gülerek okuyorum. hangi kral mutlu olmuş benim kadar acaba..
- kıskançlık yapmamayı başarabiliyorum ama kıskançlığın yersiz bir duygu olduğuna anlam veremiyorum bir türlü..
- bana çok ağır bir suçlaman var mektubunda. ?sen sadece sana lazım olduğu zaman gelmeyi bilirsin? diyorsun. doğru yanları olabilir bunun. sonra ?hoşçakal frank. o işe yaramaz telgrafı çekmenin bir anlamı kalmadı artık, o yüzden çekmeyeceğim? diyerek beni iyice hayal kırıklığına uğratıyorsun. ilk cümlen neyse ama ikincisini kabul edemem milena..
- bugün hikayeler anlatamayacağım sana kafamın içi adeta bir tren istasyonu. bir sürü tren var bazıları kalkıp gidiyor bazıları yeni geliyor gümrük işlemleri, pasaport işlemleri yapılıyor. vizemi soruyorlar bu sefer herşeyim tamam olduğu için rahatlıkla gösteriyorum vizemi. onlar da çıkabilirsiniz diyorlar. ?açın artık şu kapıları! acele edin lütfen. çünkü milena bekliyor? diyorum. onlar da özür dileyip açıyorlar kapıları ardına dek..