- ?Ya hep ya hiç? sözü ne kadar büyük bir söz. Sen de ya benimsin ya değilsin. Benimsen eğer hiç mesele yok her şey yolunda demektir. Ama benim değilsen hiçbir şey yok demektir. Farkındayım bir insana böylesine bağlanmak bayağılığın da ötesi bir şey. işte bu yüzden aklıma bu düşünce geldiğinde durmadan bir korku çöküyor yüreğime?
- ?Bu gecede sana mutlu uykular dilerken herşeyimi sana veriyorum bir solukta! Benim mutluluğum sende erimektedir.?
- Şimdi yapabileceğim tek şey, ayırt edebilen aklımı sonuna kadar koruyabilmek.
- Geceyi uyku yerine mektuplarınla geçirdim. Her gün yazışmak, güçlendirecek yerde güçsüz kılıyor insanı. Eskiden bir solukta içerdim mektuplarını. Fakat şu an mektubunu okurken dudağımı kemiriyorum, şakaklarımın ezildiğini duyuyorum. Buna da boyun eğebilirim ama yokluğuna asla? ? Sev beni Milena..! ?
- ?Bak Milena, ?En çok seni seviyorum!? diyorum; ama 'Sen bir bıçaksın, ben de durmadan içimi deşiyorum o bıçakla.? desem, gerçek sevgiyi anlatmış olurum belki.?
- Hep dünyaya yirmi elle birden atılmak istedim.
- Karşılıklı kapıları olan bir odadayız sanki ellerimiz kapı tokmaklarında, karşıkinin bir göz kırpışı berikini kaçırmaya yetiyor; hele bir söz edecek olsa, öteki kapısını kapamış gözden yok olmuştur, biliyorum. Açacak kapıyı gene elbet, bu öyle bir oda ki, bırakılamaz belki de. Biri ötekine benzemese bu kadar, rahat olsa, ötekine bakmıyormuş gibi davransa... odayı düzene sokacak yavaş yavaş, herhangi bir odaymış gibi; ama hayır, o da kendi kapısının önünde öteki gibi davranıyor... Kimi zaman ikisi de kapının ardına kaçmışlar ve bu güzel oda bomboş kalıyor. Üzücü anlaşmazlıklar doğuyor bu yüzden.
- Yalnız şişmanlara güvenildiğini duymadınız mı? Yalnız bu sağlam fıçılar dayanır kaynamalara, yalnız bu hav istifçileri üzüntülerden, çılgınlıklardan ?kişinin korunabileceği kadar- koruyabilirler kendilerini. Yalnız onlar işlerine dört elle sarılmasını başarırlar. Birinin dediğine göre yeryüzünün gerçek sahipleri şişmanlarmış... onlar işe yararmış yalnız, çünkü Doğu?yu ısıtır, Kuzey?i gölgelendirirlermiş!
- Huzur mu istiyorsun? Az eşya, az insan.
- Karşılıklı kapıları olan bir odadayız sanki ellerimiz kapı tokmaklarında, karşıkinin bir göz kırpışı berikini kaçırmaya yetiyor; hele bir söz edecek olsa, öteki kapısını kapamış gözden yok olmuştur, biliyorum. Açacak kapıyı gene elbet, bu öyle bir oda ki, bırakılamaz belki de. Biri ötekine benzemese bu kadar, rahat olsa, ötekine bakmıyormuş gibi davransa... odayı düzene sokacak yavaş yavaş, herhangi bir odaymış gibi; ama hayır, o da kendi kapısının önünde öteki gibi davranıyor... Kimi zaman ikisi de kapının ardına kaçmışlar ve bu güzel oda bomboş kalıyor. Üzücü anlaşmazlıklar doğuyor bu yüzden.