- Hayatımın özeti düzeltilemeyecek kadar vahim bir anlatım bozukluğu. Beni daha fazla konuşturma. Ben susayım, sen ağla.. Gusül abdesti alabileceğim kadar gözyaşı biriktir benim için. Sonra beraberce çayıma siyanür karıştıralım. Önce göm beni, sonra anla..
- Söyleyeceğimiz çok şey var aslında. Ama üşeniyoruz. Ve çok sıkıldık. Önceleri bir hevesle acılarımızı paylaşacak insan ararken etrafımızda, şimdi kimseler soru sormasın istiyoruz. Sorduklarında ise yakınlık derecesine göre hayat ya da siktir et diye cevap verip susuyoruz. Söyleyecek şeyimiz olmadığından değil, söyleyecek çok şeyimiz var aslında ama bugüne kadar anlattıklarımız hiçbir işe yaramadığından konuşmak istemiyoruz.
- Hayat, sebep olduğu pek çok sıkıntının bedelini ödüyor aslında. Ondan aldığımız çok kıymetli bir şey var: Boyumuzun ölçüsü... Ölçüsüzce yaşayıp, ölçüsüzce sevip, ölçüsüzce içip, ölçüsüzce ne bok yiyeceğimizi bilmediğimiz zamanların ardından, durup kendimizi ve geçmişimizi sorguladığımızda görüyoruz ki evet, elimize vermiş hayat boyumuzun ölçüsünü...
- Siz hiç ölmek isteyecek kadar acı çektiniz mi?..
- Çünkü ben senin yüzüne her baktığımda dilim lâl, sesim içime kaçık, kelimelerim manasız ve aptal..
- Umutsuzluğa kapılıp beni üzme...üstünü sıkıca ört ve içinden bir şarkı tut. Ben de burada o şarkıyı mırıldanayım ve ayrı yerlerde yan yana uyuyalım..
- Mutluluk dediğimiz şey kandırmacadan başka bir şey değildir ve ancak karşımızdaki insanların gerçekte ne düşündüğünü bilmediğimiz sürece mümkündür..
- Gidelim buradan.. İlaçlarını alma yanına. Kitaplarımı almayayım ben de. Biraz da onlar çıldırtmıyor mu bizi? Havası ilaç, denizi kitap bir yerlere gidelim..
- Ve ne yazık ki insan neyi düşünmek istemezse onu daha çok düşünüyordu..
- Çocukluğunu yarım yaşayanlar ne kadar büyürlerse büyüsünler, her çaresiz anlarında ona geri dönerler.. Onları nerede görseniz tanırsınız. En yetişkin halleri, hatta hüzünleri bile biraz çocuksudur onların..