- Yanılmıştık. Ve bunu fark ettiğimizde şunu da çok iyi biliyorduk. Açığa çıkan bir yanılgı daha fazla görmezden gelinemezdi. Geriye tek bir şey kalmıştı; bitirici darbeyi kimin indireceği. Yanılmıştık. Ve hiçbir yanılgı sonsuza kadar görmezden gelinemezdi.
- Görmüyor musun bir tırnak kendi etini parçalıyor sen kalkıp beni üzmemekten bahsediyorsun..
- Sekiz yaşında üç çocuk abisiydim. Neredeyse her an uğultuyla çınlıyordu ev. Kardeşlerimin gürültüsünden nefret ediyordum. Havladıkları için sokak köpeklerinden, miyavlayıp durdukları için kedilerden, sürekli bağırdığı için babamdan, mütamadiyen ağladığı için annemden ve kaçıp gidemeyecek kadar küçük olduğum için kendimden nefret ediyordum. Balıkları seviyordum sadece. Çünkü hiç gürültü yapmıyorlardı.
- Çok güzel canımız sıkılıyor. Biraz dağılacak gibi olduğunda sıkıntımız, kendimize imkansız aşklar yaratıp, bayılana kadar içip, etrafımızdaki her şeyi kırıp dökerek daha da arttırıyoruz. Bizim en büyük sermayemiz, can sıkıntımız..
- Bende ilginç bulduğun ne varsa sana doğru çeken, virgülüne bile dokunmadan aynı şeyleri bahane edip beni terk edeceksin..
- Bir şey oluyor bazen, bütün dünya senin düşündüğünün tersini bile düşünse o kadar kuvvetli inanıyoruz ki o şeye, gerçekle bağımız kopuyor.
- Sonra özlüyorsun işte... Onunla çok şey de yaşamış olsa, henüz neredeyse hiçbir şey yaşamamış da olsa, bir gün önce de görsen, hiç görmemiş de olsan, çörekleniyor işte o melun his...
- Velhasıl, laf çok, zaman dar... Bağırmayın abi bana! Kimse bana bağırmasın... Sövecekseniz de, kızacaksanız da, nefret ediyorsanız da, her ne boksa işte, her ne söyleyecekseniz sesinizi yükseltmeden söyleyin. Anlarım ben merak etmeyin. Ha ben arada bağırıyor gibi olabilirim, merak etmeyin ve idare edin n'olur, çok uzun sürmez. Bu kepçe kulaklarım bağıran ağızlardan öyle bokluklar iletti ki beynime, hala bütün uykularım bölük börçüktür benim... Hala biraz fazla güldüğümde berbat bir vicdan azabı gelip çöker göğsüme... Yarım aklımı iyice başımdan almayın benim. Bağırmayın lan bana! Her ne söyleyecekseniz ağır ağır söyleyin, usul usul. Hem dinlerim, hem duyarım, hem de anlarım. Yeter ki bağırmayın... Bağırmayın.
- Stratejik bir aşk yaşıyorum devlet görmesin, Kavimler göçü konumuz olmasın, seni seviyorum! Aşık olamayanlar, çok şişmanlıyorlar ve hiç gülmüyorlar Devrik cümlelerle düşünüyorum? -Sigortalı bir işe girmeden aşk olmaz- diyorlar -Koparılmış her sabah kokladığım tüm çiçekler!- Üzgünüm yeteri kadar ve aydınlar mahkemelerde sanık Bazılarını anlamakla meşgulüm, üstelik görünürde hiç ipucu da yok Beni hep yanlış anlıyorlar anne diyesim geliyor Ama bunu coğrafi keşiflerle açıklayamam Haziran da ölmek zor diyorlar bir de, ben de rahatça ölsek diyorum.
- Ben şimdi sana kalk gel demem. Beklerim hep ama gel demem. Diyemem. Çünkü öyle öğrendim. Canım çok yanıyor şu an. Eğer gelirsen, sarılırsan bana, yapıştırırsan kafamı göğsüne, ortalığı ayağa kaldırırcasına ağlarım. Ama gel demem. Diyemem. Öyle öğrendim çünkü. Öyle büyüdüm. Gelmezsen işi vardır derim. Çünkü biliyorum. Sevdiğim bütün kadınların hep, hep çok işi oldu çünkü. Bir şey demem o yüzden. Oturur beklerim. Gelirsen ne iyi edersin. Gelmezsen bir şey demem. Beklerim...