- ?? İlk insan Hz. Âdem?den son peygambere kadar İbrahimî dinlerin/İslam dininin bütün peygamberleri, hangi cepheye, hangi düşünceye ve hangi sosyal yapıya karşı çıkmışlardır ve hangi cephe onlara karşı durup direnmiştir? Bu cephenin, küfür cephesi olduğunu biliyoruz; fakat küfür, dinsizlik değildir. Zaten peygamberler de insanları salt anlamıyla dine davet etmek ya da onlarda dinî duyarlılık oluşturmak için gelmemişlerdir. Peygamberler, fertler ve toplumlar, illaki bir dine inansınlar diye de çalışmamışlardır. Yine peygamberler, toplumda ibadeti yaygınlaştırmak için de gelmemişlerdir; çünkü ibadet, dinî duygu, gayba ve bir tanrıya, ya da tanrılara inanma kişilerde ve toplumlarda daima var olagelmiştir.??
- ??Tarihte, peygamberlere, daha çok da İslâm kelamcıları ve filozoflarına karşı çıkan zındıklar ve dehrîlere gelince, bunlar, başka bir dinî anlayışa sahiptiler ve farklı bir metafizik inanışları vardı. Ayrıca dehrîlik olgusu, geç dönemde ortaya çıkmış olan bir olgudur. Felsefe ve akılcı düşüncenin gelişmesi ile birlikte nadir de olsa bazı kimseler, din ve maneviyat konularında bazı şüpheler ortaya attılar. İşte dehrîler, bu çerçevede ortaya çıkan kimselerdir. Demek ki dinsizlik, tarihte kelime anlamıyla hiçbir zaman var olmamış, herhangi bir toplum oluşturmamış ve herhangi bir döneme damgasını vurmamıştır.??
- ?? Öyleyse bizim inandığımız manada din, insanlık tarihi boyunca, başka bir dine karşı çıkmış ve peygamberlerin mücadelesi, dinsizliğe karşı değil, küfre karşı olmuştur. Zira toplumlarda dinsizlik vücut bulmamıştır. Dolayısıyla da mücadele, toplumun ve zamanın dinine karşı yapılmıştır.??
- ?? Allah (c), Peygamber?e (s) şöyle diyor: ?De ki: Ey kâfirler- Bu ayetin geçtiği Kâfirûn suresindeki tekrara ve Peygamber?e (s) söylemesi emredilen ?Ben sizin taptıklarınıza tapmam!?ayetindeki inceliğe dikkat edin. ?Ben sizin taptıklarınıza tapmam!? ayeti ?Ey Muhammed, sana karşı gelenlere söyle: Ben, siz kâfirlerin ibadet ettiği şeye ibadet etmem!? demektir. Kullanmak istediğim her kelime, bu surede mevcuttur. Bu ayette, ibadet meselesinin karşısında ibadetsizlik değil, ibadet yer almaktadır. Yani Peygamber?in (s) karşısında yer alan kimseler ibadete inanmayan tanrıtanımaz kimseler değildi; bilakis ondan daha çok tanrıya sahiptiler. Görüldüğü gibi tartışmaya konu olan asıl mesele, din meselesi değil tanrı meselesidir. Daha sonra gelen ?Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz? ayeti, anlam bakımından bir önceki ayetin aynısıdır. Bu tür tekrarlarla Kur?an, önemli meseleleri farklı boyutlarıyla tam olarak zihinlere yerleştirmeyi amaçlamaktadır. Bundan dolayıdır ki ?Ben sizin taptıklarınıza tapmam!? ayetinden hemen sonra ?Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz.? ayeti nazil olmuştur. Nihayetinde sure, şöyle bir açıklama ile bitmektedir: ?Sizin dininiz size, benim dinim banadır. Yani din, din ile savaşır.??
- ?? Kur?an?a baktığımızda ilk kelimenin, Allah, son kelimenin ise en-nâs (insanlar) kelimesi olduğunu görüyoruz. Kur?an?ın her yerinde muhatap insandır. Birinci bölümde ?Allah ve insan dini? olarak ifade ettiğim hak din, felsefî açıdan -panteizm dışında- Allah?ın zatını, Onun dışındaki varlıklardan ayırmaktadır; ancak sosyal bakımdan ikisini aynı safta görmektedir. İnsanın sosyal ve ekonomik hayatı ile ilgili bütün ayetlerde Allah kelimesinin yerine en-nâs (insanlar) kelimesi, en-nâs (insanlar) kelimesi yerine de Allah kelimesi kullanılabilir. Mesela ?Mal, Allah?ındır. ifadesi, putperestlerin iddia ettiği gibi, Allah?ın da ihtiyaçları vardır; onun için mabede ve onun sahibine adaklar ve kurbanlar vermek gerekir, şeklinde anlaşılmamalı. ?Mal, Allah?ındır.? ifadesi, ?Mal, insanlarındır.? demektir. Bu, günümüz dünyasının etkisinde kalarak benim yaptığım bir yorum değildir; Ebû Zer el-Gıfarî?nin, Muaviye?nin yakasından tutup ona söylediği şu sözün aynısıdır: ?Sen, ?Mal, Allah?ındır.? şeklindeki sözünle insanların malını yemeyi amaçlıyorsun ve şunu demek istiyorsun: Mal, insanların değil Allah?ın malıdır, ben ise Allah?ın yeryüzündeki temsilcisiyim. Dolayısıyla da insanların (kamu) malını dilediğim gibi kullanırım, istediğim kimselere veririm ve istemediğim kimselere de vermem!? Bu sözü ile Ebû Zer, Muaviye?ye ?Mal, Allah?ındır.? ifadesinin, ?Mal, insanlarındır.? anlamında olduğunu dolayısıyla da malın ve servetin, imtiyazlı sınıfa değil halka ait olduğunu öğretmiş oluyordu. Allah?ın malı, halkın malıdır; çünkü sosyal ve ekonomik konularda Allah ile halk / nâs aynı saftadırlar. Bundan dolayıdır ki, ?İnsanlar, Allah?ın ailesidir (ıyâl). ?denmiştir.??
- ?? Bütün şirk dinleri, yaratıcılık özelliğinin Allah?a ait olduğunu kabul eder fakat rab olma özelliğine gelince bu noktada çok sayıda put devreye girer. Nemrut ve Firavun gibi kimseler bile yaratıcılık iddiasında değil, rab olma iddiasında bulunmuşlardır. Firavun demiştir ki: ?Ben sizin en yüce rabbinizim!? Yani ben sizin en büyük sahibinizim, sizin yaratıcınız değilim. Yunan mitolojisi dâhil bütün şirk dinlerinde Allah, yaratıcı olarak yer almaktadır. Yunan mitolojisine göre Allah evreni yaratıp kenara çekildikten sonra devreye diğer tanrılar girmişlerdir. Şirk düşüncesinin amacı, insanları ırklara ve milli toplumlara bölmek, daha sonra da birbirlerine karşı sınıflar ve gruplar oluşturarak yöneten (yönetilen ve fakir) yoksul kesimlerini oluşturmaktır.??
- ?? Açık ve aşikâr olan mele? ve mütref dini olan tağutperestlik ile mücadele etmek kolaydır. Ancak tarihte olduğu gibi, tevhid adı altında faaliyet gösteren ve tağuta ibadeti Allah?a ibadet adı altında gerçekleştiren şirkin ikinci şekli olan gizli şirk ile mücadele etmek oldukça zordur.??
- ?? Ben, tarihî ve sosyolojik esaslara göre konuşuyorum, gaybî sebepleri ne ben bilebilirim ne de başkası. Hz. Ali bütün bu şirk unsurlarıyla savaşıyordu, fakat bu unsurlar bir örtü altında gizliydi. Bu örtü, şirk muhafızlarının yüzündeki tevhid perdesiydi. Hz. Ali?nin kendilerine kılıç çektiği Kureyşliler, putların değil Ka?be?nin muhafızları idiler. Onlar mızraklarının ucuna muallakat-ı seb?ayı değil Kur?an?ı takıyorlardı. Böyleleri ile mücadele etmek daha zordur. Bu dönemde şirk ne yapmaktadır? Cihada gitmekte, İslâmî fetihler yapmakta, mihrabı vardır, görkemli camiler yapmakta, bu camilerde cemaatle namaz kılmakta, Kur?an okumakta, bütün âlimler ve kadılar kendisine tabidir ve Peygamber (s) dinin savunucusu ve yücelteni olarak görünmektedir. Oysa içi şirktir.Dost görünüşlü bir düşman olan, takva ve tevhid elbisesi içindeki şirk ile mücadele etmek zordur; hem de o kadar zordur ki, Hz. Ali bile ona karşı mağlup olmuştur. Tarihteki bütün toplumsal olayların ve ıslahat hareketlerinin liderleri, milletlerine saldıran yabancı ve belirgin düşmanları kolaylıkla etkisiz hale getirebilmişlerdir. Bu liderler, büyük güçlerine rağmen yabancı düşmanları yok edebilmişlerdir. Ancak dünyanın en büyük ordularını mağlup eden bu kahramanlar, milleti perişan eden ve sıkıntıya düşüren ve sayısı oldukça az olan dâhilî düşmana yenilmişlerdir. Nitekim S. Radhakrishnan şöyle demiştir: ?Kaba kuvvet ve hile, takva elbisesi giydiğinde, dünyanın en büyük gücü ve faciası meydana gelmiş demektir.?
- ?? Âlimlerin görevi, tarihte hayata hâkim olmamış olan dini, hayata geçirmek ve yerleştirmek için mücadele etmektir.??
- ?? 19. yüzyıldaki materyalistlerin doğru bir şekilde ifade ettiği gibi, tabiî tehlikelerden korkup da dine sığınanlar da bu şekilde korku ürünü olan bir dine sahiptirler. Kur?an, onlardan çok önce korku dininin mensuplarından söz etmiş ve bu korkudan türemiş olan muamele biçimini ve toplumsal sınıflaşmayı eleştirmiştir. Bu sınıflaşmayı kim icad etti? Bu sınıflaşmayı, ?Yiyecek bir lokma ekmeğin ve besinin yoksa, dayan, senin için cennette sofralar hazırlanacaktır!? diyenler icad etmişlerdir. Sınıflı toplumların ürünü olan bu din, hak dine bir veba gibi nüfuz etmektedir.??