- Züvvâr Mevlevî mukabelesini görmek, seyretmek, Mevlevî musikisini dinlemek ve böylece feyz almak, yâhut incelemek için gelenlere, ziyaretçiler anlamına, ?züvvâr? denirdi. Kadınlar, kafese alınırdı. Erkekler, Semâ?hânenin çevresinde, Semâ?hânenin çevresinde, Semâ?hânenin çevresinde, Semâ?hâneden parmaklıkla ayrılmış yere girerlerdi. Üstü başı temiz olmak, edebe riâyet etmek şartıyla hiç kimse, reddedilmezdi. Çünkü Şeyh Galîb?in dediği gibi, Gelenler hânkaah-ı evliyaya, Bütün da?vetlidir Gaalîb safâya. Sakın zahirde kalma aldanırsın; Komazlar, yoksa gelmezler sanırsın.
- Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâre düştü Dayanır mı şîşedir bu reh-i seng-sâre düştü O zamân ki bezm-i cânda bölüşüldü kâle-i kâm Bize hisse-i mahabbet dil-i pâre pâre düştü *** *** *** Yine gönül kayığım kırılıp kıyıya düştü; bu gönül şişedendir, düştüğü yer ise taşlıktır, dayanması ne mümkün. Can meclisinde istek kumaşları bölüşüldüğü zaman, bizim payımıza sevgi payı olarak parça parça olmuş bu gönül düştü http://www.ekevakademi.or...be%20BAYSAN.pdf
- Sen, buluşturmak, birleştirmek için mi geldin, ayırmak için mi? (Mevlâna, Mesnevi, c. II, b. 1751)
- "Pîşter â pîşter â cân-ı men Peyk-i der-i hazret-i Sultân-ı men. Vakt-i şerîf hayrola, hayırlar fethola, şerler def? ola, leyle-i arûs-ı rabbânî, vuslat-ı halvet-serây-yı sübhânî, hakk-ı akdes-i Hudâvendigâr?de an be an vesîle-i i?tilâ-yı makâm ve füyûzat-ı rûhâniyyet-i aliyyeleri, cümle peyrevânı hakkında şâmil ü âmm ola. Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Şems-i Tebrîzî, kerem-i İmâm-ı Alî, Hû diyelim Hû?
- Şeb-i Arûs Gülbangi : "Pîşter â pîşter â cân-ı men Peyk-i der-i hazret-i Sultân-ı men. Vakt-i şerîf hayrola, hayırlar fethola, şerler def? ola, leyle-i arûs-ı rabbânî, vuslat-ı halvet-serây-yı sübhânî, hakk-ı akdes-i Hudâvendigâr?de an be an vesîle-i i?tilâ-yı makâm ve füyûzat-ı rûhâniyyet-i aliyyeleri, cümle peyrevânı hakkında şâmil ü âmm ola. Dem-i Hazret-i Mevlânâ, sırr-ı Şems-i Tebrîzî, kerem-i İmâm-ı Alî, Hû diyelim Hû?
- İttihatçılar, memleketteki çeşitli unsurları tutmak için her birine hulûl etmeğe çalışmışlar, deniz subaylarının meçlerinin kabzasını kâtibî sarıklı ve oniki dilimli bir külâhla süslemek, Hacı Bektâş tekkesini ziyaret etmek, içlerindeki Bektâşîler vasıtasiyle Bektâşîliğin bir Türk dini olduğu hakkında propagandalar yaptırmak suretiyle Bektâşîleri ve Meclisteki Bursalı Tahir Bey (ö. 1925) gibi bazı Melâmiler vasıtasiyle melâmileri tutmıya kalkmışlardı. İşte halk tarafından Mollahünkâroğlu diye tanınan ve padişaha kılıç kuşatma hakkının kendisine aid olduğuna dair bir kanaat uyanan Mevlevî çelebisini İstanbul'a çağırmaları ve padişaha kılıç kuşattırmaları da, çektiği telgrafla kendilerine taraftarlık eden Çelebi vasıtasiyle Mevlevîleri tutmak siyasetinin bir tezahürüydi. Halbuki bu salahiyetin çelebiye aid oluşu şöyle dursun, Sultan Reşad'a kadar hiç bir çelebi, hiç bir padişaha kılıç kuşatmamıştır. Padişahlara "Âdet-i hasene-i devlet" olarak Nakıyb-al-aşrâf kılıç kuşatmadadır ve Nakıyb-al-aşrâf'ın kılıç kuşatması, "Kânun-ı kadîm-i Osmânî" üzere bir "resm-i mukarrer"dir. Mevlâna'dan Sonra Mevlevîlik / s.277 Abdülbâki Gölpınarlı
- Sultan Veled'deki bu yurt sevgisi, Mevlâna zamanında belirmiştir. Bir gün Meram bağına büyük bir semâ' meclisi oluyor ve Mevlâna o gün bahara aid "Biyâ ki bâz-ı canhâra şehenşeh bâz mihâned / Biyâ ki kellerâ çûban besû-yı deşt mirâned" beytiyle başlıyan yedi bentlik bahar terciini söylüyor. Türkçesi : Gel, padişahlar padişahı can doğanlarını geri çağırmada. Gel, çoban sürüyü yazıya sürmede s. 41
- Fâriğ etti mihrin özge mehlikalardan beni.. Hırz imiş aşkın senin saklar belâlardan beni.. (Senin güneşinin ışığı beni başka ay yüzlülerden uzak tuttu. Meğer senin aşkın beni belâlardan koruyan bir muska imiş.)
- MEVLEVÎ ÂDÂB VE ERKÂNINDA "NEV-RÛZ" Mevlevîlerde Nev-rûz, Bektâşîlerde olduğu gibi süt içilerek kutlanır. ?Heft selâm? denen ve ?selâm? sözüyle başlayan yedi âyet, bir kâğıda, yâhut yazı tutar bir çanağa, Türk mürekkebiyle, yâhut da ?Türbet? ve ?Ceher? denen ve İmâm Hüseyn?in merkadinden, merkadinin civarından alınan, kalıplara dökülerek sıkıştırılıp mühür tarzında, yâhut müstatîlî bir şekilde kurutulmuş toprakla, suya banılarak yazılır ve bu yazı, sütte halledilir. Süte biraz da loğusa şerbeti katılarak rengi penbeleştirilîr. Nev-rûz?da, meydanda kahve yerine süt verilir. İlk yudumda, ?Ey geceyi ve gündüzü tedbîr eden, ey gönülleri ve gözleri evirip çeviren, ey hâlleri de, yılı da tahvîl eden, hâlimizi en güzel hâle çevir? mealindeki, ?Yâ müdebbirel-leyli ven nehâr, yâ mukallibel-kulûbi vel absâr, yâ muhavvilel havli vel ahvâl, havvil hâlenâ ilâ ahsenil-hâl? duâsı okunur. DEVAMINI OKUMAK İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNKE TIKLAYIN LÜTFEN: https://www.facebook.com/...1055683590853:0
- "Kelam'da Yunanca "Logos" sözünün türemesinden başka bir şey değildir. (Ferit Kam: Vahdet-i Vücud, ümmet. Mat. Amire - 1331, s. 76, Şemseddin Sami: Kaamus-ı Türki, tasavvuf ve sufi maddeleri)