''Siz ömrünüzde hiç kıskançlık duymadınız, değil mi, Miss Eyre..? Duymadınız elbette, sormama bile gerek yok, aşık olmadınız ki..! Bu iki duyguyu da bundan sonra tanıyacaksınız. Ruhunuz uyuyor daha. Onu uyandıracak sarsıntı olmamış. Sanıyorsunuz ki bütün yaşam, şimdiye kadar gençlik yıllarınızın geçip gittiği gibi sakin sakin akıp geçecek. Gözleriniz, kulaklarınız tıkalı olarak kendinizi akıntıya bırakmışsınız; ne sulardan yükselen kayaları görüyorsunuz ne de bu kayaların dibinde kaynayan buruntuları duyabiliyorsunuz. Ama elbet siz de -mim koyun bu sözlerime- bir gün ırmağın kayalık bir geçidine geleceksiniz. Burada yaşantınızın tüm akışı altüst olacak; köpükler, uğultular içinde keşmekeşe boğulacak. Ya yaşantınızın sivri uçlarına çarpılarak paramparça olacaksınız ya da yüksek bir dalga sizi yukarıdan aşırarak durgun sulara ulaştıracak... Benim şimdiki durumum gibi....''
Diğer Charlotte Bronte Sözleri ve Alıntıları
- Bu dünyadaki hiçbir saçmalık, bana mutluluğu beslememin söylenmesi kadar boş gelmiyordu. Böyle bir öğüdün anlamı ne olabilir? Mutluluk toprağa ekilip gübrelenen patates değil ki. Mutluluk, Cennet'ten üzerimize serpilen bir ışıktır. O, bir yaz sabahında bir goncadan ve Cennet'in altın meyvelerinden ruha düşen bir çiğ damlasıdır.
- Bu dünyadaki hiçbir saçmalık, bana mutluluğu beslememin söylenmesi kadar boş gelmiyordu. Böyle bir öğüdün anlamı ne olabilir? Mutluluk toprağa ekilip gübrelenen patates değil ki. Mutluluk, Cennet'ten üzerimize serpilen bir ışıktır. O, bir yaz sabahında bir goncadan ve Cennet'in altın meyvelerinden ruha düşen bir çiğ damlasıdır.
- Bu dünyadaki hiçbir saçmalık, bana mutluluğu beslememin söylenmesi kadar boş gelmiyordu. Böyle bir öğüdün anlamı ne olabilir? Mutluluk toprağa ekilip gübrelenen patates değil ki. Mutluluk, Cennet'ten üzerimize serpilen bir ışıktır. O, bir yaz sabahında bir goncadan ve Cennet'in altın meyvelerinden ruha düşen bir çiğ damlasıdır.
- Bu dünyadaki hiçbir saçmalık, bana mutluluğu beslememin söylenmesi kadar boş gelmiyordu. Böyle bir öğüdün anlamı ne olabilir? Mutluluk toprağa ekilip gübrelenen patates değil ki. Mutluluk, Cennet'ten üzerimize serpilen bir ışıktır. O, bir yaz sabahında bir goncadan ve Cennet'in altın meyvelerinden ruha düşen bir çiğ damlasıdır.
- İnsan mükemmel doğar ama kendini kusurlu hale getirir.En parlak yıldızların ğzerinde bile leke vardır.Hatasız kul olmazçKatı kalpli insanlar kim olurlarsa olsunlar yıldızların parlaklığını ve yaratıcısını görmezler.Fakat onun üzerindeki ufak tefek lekeleri görürler.(s.47)
- John ne cezalandırılıyor ne de yaptıklarına kızılıyordu. Oysa güvercinlerin kafalarını koparır, tavusların yavrularını öldürür, köpekleri koyunların üzerine saldırtır, limonluktaki asmaların meyvalarını, nadir çiçeklerin goncalarını koparırdı.
- Biraz düşündüm. Eğer fukaralık büyükler için korkunçsa çocuklar için felaket sayılırdı. Çocuklar fakir fakat çalışkan ve hürmete layık insanların da bulunabileceğini tahmin edemezler. Fakirlik onların indinde; az yiyecek, eski püskü elbiseler, kaba hareketler ve kötü adetlerden ibarettir. Fakirlik bence alçalmak demekti.
- - yaramaz bir çocuk kadar kötü bir şey olamaz. kötüler öldüklerinde nereye giderler bilir misin?
- cehenneme giderler, diye cevap verdim.
- cehennemin ne olduğunu biliyor musun?
- içi ateş dolu bir çukur.
- bu çukura düşüp durmadan yanmak ister misin?
- hayır efendim.
- buna engel olmak için ne yaparsın?
biraz düşündüm. verdiğim cevap pek uygunsuzdu.
- sıhhatime dikkat eder, ölmemeye çalışırım. - - yatıp kalkarken dua eder misin?
- evet efendim.
- incil okur musun?
- bazen.
- incil'i seviyor musun?
- daniel'in kitabını, dünyanın kuruluşunu, Beni İsrail'in mısır'dan kovuluşunu, kralları, Eyüp ile Jonah'ı severim.
- ya ilahiler? onları da seversin değil mi?
- hayır efendim.
- ne ayıp. senden küçük bir oğlum var, tam altı ilahiyi ezbere biliyor. ona pasta mı istersin yoksa ezberlemek mi diye sorsan, ilahi ezberlemek istediğini söyler. biz de onu mükafatlandırmak için iki pasta veririz. - - aldığınız kararlarda büyük isabet var efendim. alçak gönüllülük tanrının hristiyanlara bahşettiği bir özelliktir. lowood talebelerinin alçak gönüllü olmasına bilhassa dikkat edilir. onların kibrini kırma çarelerini bizzat kendim araştırıyorum. daha geçen gün bu konuda muvaffak olduğumu ispat eden bir olay ile karşılaştım. kızım Augusta annesiyle okulu gezmeye gelmişti. dönüşte "aman babacığım lowood'daki kızlar ne kadar sessiz ve sadeler. düz taranmış saçları, uzun önlükleri ve tek tip elbiseleriyle fukara çocuklarına benziyorlar. bizim elbiselerimize sanki hiç elbise görmemiş gibi baktılar." dedi.