- Çağımız kapitalizmi,bir arada kolayca çalışabilecek,gittikçe daha fazla tüketmek isteyen,beğenileri standartlaşmış,kolayca etkilenebilen çok sayıda insana ihtiyaç duyar.Kendini özgür ve bağımsız hisseden,herhangi bir otoriteye,ilkeye ve vicdana ihtiyaç duymadığını sanan insanlar ister bu insanlar yine de yönetilmeye,kendilerinden beklenileni yapmaya,toplumsal çarka hiçbir sorun yaratmadan uymaya hazır olmalıdır ; zor kullanmaya gerek kalmadan güdülebilen,öndersiz yönetilebilen,beklentileri karşılamanın,sürekli hareket halinde olmanın,çalışıp işini tamamlamanın dışında hiçbir amacı olmayan insanlar.Bunun sonucu ne olmuştur ? Çağdaş insan kendisine,çevresinde ki insanlara ve doğaya yabancılaşmıştır.İnsan kendini alınıp satılabilen bir mala dönüştürmüştür ve yaşam güçlerini söz konusu pazarın koşullarına göre en yüksek karı getirecek bir yatırım aracı olarak kullanmaktadır.İnsanlar arasında ki ilişkiler önemli ölçüde yabancılaşmış otomatların ilişkileridir.Bunların her biri mümkün olduğunca sürüye bağlı kalarak,düşünce,duygu ve davranış bakımından ötekilere benzeyerek kendini güvende hisseder.Herkes diğer insanlara yakın olmaya çalıştığı halde yalnız kalır ve yalnızlığın üstesinden gelmeyi başaramayınca ortaya çıkan güvensizlik,korku ve suçluluk duygularını derinden yaşar.Uygarlığımızın insanını bu yalnızlığın bilincinden alıkoyan sayısız uyuşturma yöntemi vardır ; Herşeyden önce bürokratik ve mekanik sıkı çalışma düzeni,bu insanların en temel ihtiyaçları olan kendini aşma ve birleşme isteklerinin bilincine varmalarına engel olur.İş rutini tek başına yeterli olmadığından,insan bu bilinçsizce yaşadığı çaresizliğinden eğlence rutini ile,eğlence sanayinin kendisine sunduğu müziği ve filmleri üzerinde fazla düşünmeden tüketerek,kurtulmaya çalışır; bir de sürekli yeni şeyler alıp,bunları diğerleriyle değiştirmenin yarattığı doyumla.Çağdaş insan,Aldous Huxley'in Brave New World (1946) adlı romanında çizdiği insan tipine çok benzer : Bu insan iyi beslenmiş,iyi giyimli,cinsel doygunluğu olan ama kişiliksiz ve çevresiyle yüzeysel ilişkiler kurabilen biridir.Huxley'in oldukça iyi ifade ettiği şu parolalarla yönetilir : '' Eğer bir kişi hissederse.bütün toplumun başı döner.''Ya da '' Bugün eğlenebiliyorsan,bunu yarına erteleme.''Günümüz insanının mutluluğu ''eğlenmek''tir.İnsan kendisine eşyalar,resimler,yiyecek,içecek,sigara,insanlar,dergiler,kitaplar ve filmler alıp her şeyi ''yutup'' tükettiği zaman mutludur.Dünya sadece bizim açlığımızı gidermek içindir,o kocaman bir elma,kocaman bir şişe,kocaman bir memedir ve bizler de hiç durmadan bir şeyler bekleyen,bir şeyler uman ve hep düş kırıklığına uğrayan bebekleriz.Kişiliğimiz almak,takas etmek,pazarlık yapmak ve tüketmek üzere ayarlanmıştır.Her şey ister maddi ister manevi değiş-tokuş edilecek,tüketilecek nesnedir. Erich Fromm / Sevme Sanatı / Sayfa 99-100-101
Diğer Erich Fromm Sözleri ve Alıntıları
- İnsan ne iyidir, ne de kötüdür. İnsanın tek gücünün iyilik olduğuna inanırsak gerçeklere pembe bir gözlük arkasından bakarak onları çarpıtır ya da acı bir umutsuzluğa kapılırız. Öbür aşırı uca inanırsak o zaman da siniklikten kurtulamaz, kendimizde ve başkalarında bulunabilecek iyiliklere gözlerimizi kapamış oluruz. Gerçekçi bir görüş edinmek demek bunların ikisini de gerçekleşebilecek olasılıklar olarak görmek, her ikisinin de gelişmesine uygun koşulları inceleyip öğrenmek demektir.
- İnsan şu korkutucu çatışmayla karşı karşıyadır: Doğanın tutsağıdır, ama gene de düşüncelerinde özgürdür; doğanın bir parçasıdır ama gene de doğanın dışına taşmıştır; ne tam doğanın içinde ne de tam dışındadır. Kendinin farkında oluşu insanı dünyadan kopuk, yalnız, ürkek bir yabancıya dönüştürmüştür.
- Yaşam sevgisinin gelişebilmesi için bir şey "yapma" özgürlüğü gereklidir: Yaratma ve kurma özgürlüğü, şaşabilme ve göze alabilme özgürlüğü. Böyle bir özgürlüğü tatmak için etkin ve sorumlu bir birey olmak gerekir; tutsak ya da çarkın iyi yağlanmış bir dişlisi olan birey değil.
- İnanacak hiç kimse, hiçbir şey yoksa kişinin iyiliğe ve adalete olan inancı aptalca bir yanılsamadan başka bir şey değilse, yaşamı Tanrı değil de Şeytan yönetiyorsa o zaman yaşam gerçekten nefret edilecek bir şeydir; insan artık düş kırıklığının getirdiği acıya katlanamaz. Yaşamın kötülük dolu, insanların kötü, kendisinin de kötü olduğunu kanıtlamak ister. Yaşama inanan, yaşamı seven ama düş kırıklığına uğramış olan kişi böylece sinik, yıkıcı birisi olup çıkar.
- Çocuğun anne-babasının sevgisine, doğru sözlülüğüne ve adaletine duyduğu ilk, özgün inanç pek çok kez yıkılır. Bazen dinsel eğitimle yetiştirilen çocuklarda bu inancın yitirilmesi doğrudan doğruya Tanrı'ya olan inancın yitirilmesine dönüşebilir. Çocuk sevdiği bir kuşun, bir arkadaşının, kardeşinin ölümü karşısında iyiliğine ve adaletine güvendiği Tanrı'ya inancını yitirir. Ama burada yıkılan inancın, insana ya da Tanrı'ya duyulan inanç olması pek önemli değildir. Yıkılan her zaman yaşama, yaşamın güvenilir olmasına, onun verdiği güvenceye duyulan inançtır.
- "Sevgi yalnız belli bir insana bağlılık değildir; bir tutumdur; kişinin yalnız bir sevgi nesnesine değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır. Kişi yalnız bir tek insanı seviyor, başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa, sevgisi sevgi değil, birlikte -yaşamaya bağlılık ya da yaygınlaştırılmış bir bencilliktir."
- Erich FROMM / Sevme Sanatı - Çoğu kez aşk olarak belirtilen şey, sevme beceriksizliğini, sevememeyi gizlemek için kullanılan maskeden başka bir şey değildir.
- "Sevgi yalnız belli bir insana bağlılık değildir; bir tutumdur; kişinin yalnız bir sevgi nesnesine değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır. Kişi yalnız bir tek insanı seviyor, başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa, sevgisi sevgi değil, birlikte -yaşamaya bağlılık ya da yaygınlaştırılmış bir bencilliktir."
- Erich FROMM / Sevme Sanatı - Çoğu kez aşk olarak belirtilen şey, sevme beceriksizliğini, sevememeyi gizlemek için kullanılan maskeden başka bir şey değildir.
- "... aslında o coşkun tutku, birbiri için deli olma, sevginin büyüklüğüne kanıt sanılır; bu olsa olsa o kişilerin daha önce içinde bulundukları yalnızlık duygusunun büyüklüğüne kanıttır."