- Yalnızlık duygusunun yaşanması korku uyandırır,gerçekten de tüm korkuların kaynağıdır bu.Yalnız olmak,her şeyden kopmak,insana özgü güçleri kullanamamak anlamına gelir.Bu nedenle yalnız olmak,çaresiz olmak,dünyayı - insanları ve nesneleri -kendi gücüyle kavrayamamaktır ;bu,dünyanın ben karşı koymadan üzerime saldırması demektir.Bu nedenle yalnızlık duygusu yoğun bir korku uyandırır.Bunun dışında utanma ve suçluluk duygusuna neden olur.Yalnızlığın yarattığı suçluluk ve utanma duygusu,Adem ile Havva'nın Kitabı Mukaddes'te ki öyküsünde ifade edilmiştir.Adem ile Havva,'' iyilik ve kötülük bilgisi ağacının '' meyvesinden yedikten,Tanrı'ya baş kaldırdıktan,(karşı koyma özgürlüğü olmadan,iyi ve kötü diye bir şey söz konusu olamaz)ilk başlangıçtaki doğayla aralarında bulunan o hayvansal uyumdan kurtulup insan olduktan,daha doğrusu insani bir varlık olarak yeniden doğduktan sonra,''çıplak olduklarını'' fark eder utanırlar.Şimdi bundan böylesine eski ve esaslı bir mitte,19 yy'ın katı ahlak anlayışının bulunduğu,anlatılmak istenilenin cinsel organların görünmesinden duyulan utanma duygusunun olduğu sonucunu mu çıkaracağız ? Bunu düşünmek bile saçma,öyküye Victoria çağı anlayışıyla yaklaşırsak,öykünün asıl önemli yanını gözden kaçırırırz ; Erkekle kadın kendilerini ve birbirlerini fark ettikten sonra yalnızlıklarının,farklı cinsten olmaları nedeniyle ayrı ve farklı olduklarının bilincine varmışlardır.Yanlızlıklarının farkına varmışlardır ama birbirlerini sevmeyi öğrenemediklerinden,birbirlerine yabancı kalmışlardır.(Havva'yı savunacağı yerde,Adem'in kendini savunup suçu Havva'nın üstüne atması bunu açıkça göstermektedir.)Sevgiyle birleşme olmadan insanın yalnızlığının farkına varması,utanma duygusunun kaynağıdır.Bu aynı zamanda suçluluk duygusunun ve korkunun da kaynağıdır. Erich Fromm / Sevme Sanatı / Sayfa 18-19
Diğer Erich Fromm Sözleri ve Alıntıları
- İnsan ne iyidir, ne de kötüdür. İnsanın tek gücünün iyilik olduğuna inanırsak gerçeklere pembe bir gözlük arkasından bakarak onları çarpıtır ya da acı bir umutsuzluğa kapılırız. Öbür aşırı uca inanırsak o zaman da siniklikten kurtulamaz, kendimizde ve başkalarında bulunabilecek iyiliklere gözlerimizi kapamış oluruz. Gerçekçi bir görüş edinmek demek bunların ikisini de gerçekleşebilecek olasılıklar olarak görmek, her ikisinin de gelişmesine uygun koşulları inceleyip öğrenmek demektir.
- İnsan şu korkutucu çatışmayla karşı karşıyadır: Doğanın tutsağıdır, ama gene de düşüncelerinde özgürdür; doğanın bir parçasıdır ama gene de doğanın dışına taşmıştır; ne tam doğanın içinde ne de tam dışındadır. Kendinin farkında oluşu insanı dünyadan kopuk, yalnız, ürkek bir yabancıya dönüştürmüştür.
- Yaşam sevgisinin gelişebilmesi için bir şey "yapma" özgürlüğü gereklidir: Yaratma ve kurma özgürlüğü, şaşabilme ve göze alabilme özgürlüğü. Böyle bir özgürlüğü tatmak için etkin ve sorumlu bir birey olmak gerekir; tutsak ya da çarkın iyi yağlanmış bir dişlisi olan birey değil.
- İnanacak hiç kimse, hiçbir şey yoksa kişinin iyiliğe ve adalete olan inancı aptalca bir yanılsamadan başka bir şey değilse, yaşamı Tanrı değil de Şeytan yönetiyorsa o zaman yaşam gerçekten nefret edilecek bir şeydir; insan artık düş kırıklığının getirdiği acıya katlanamaz. Yaşamın kötülük dolu, insanların kötü, kendisinin de kötü olduğunu kanıtlamak ister. Yaşama inanan, yaşamı seven ama düş kırıklığına uğramış olan kişi böylece sinik, yıkıcı birisi olup çıkar.
- Çocuğun anne-babasının sevgisine, doğru sözlülüğüne ve adaletine duyduğu ilk, özgün inanç pek çok kez yıkılır. Bazen dinsel eğitimle yetiştirilen çocuklarda bu inancın yitirilmesi doğrudan doğruya Tanrı'ya olan inancın yitirilmesine dönüşebilir. Çocuk sevdiği bir kuşun, bir arkadaşının, kardeşinin ölümü karşısında iyiliğine ve adaletine güvendiği Tanrı'ya inancını yitirir. Ama burada yıkılan inancın, insana ya da Tanrı'ya duyulan inanç olması pek önemli değildir. Yıkılan her zaman yaşama, yaşamın güvenilir olmasına, onun verdiği güvenceye duyulan inançtır.
- "Sevgi yalnız belli bir insana bağlılık değildir; bir tutumdur; kişinin yalnız bir sevgi nesnesine değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır. Kişi yalnız bir tek insanı seviyor, başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa, sevgisi sevgi değil, birlikte -yaşamaya bağlılık ya da yaygınlaştırılmış bir bencilliktir."
- Erich FROMM / Sevme Sanatı - Çoğu kez aşk olarak belirtilen şey, sevme beceriksizliğini, sevememeyi gizlemek için kullanılan maskeden başka bir şey değildir.
- "Sevgi yalnız belli bir insana bağlılık değildir; bir tutumdur; kişinin yalnız bir sevgi nesnesine değil, bütünüyle dünyaya bağlılığını gösteren bir kişilik yapısıdır. Kişi yalnız bir tek insanı seviyor, başka her şeye karşı ilgisiz kalıyorsa, sevgisi sevgi değil, birlikte -yaşamaya bağlılık ya da yaygınlaştırılmış bir bencilliktir."
- Erich FROMM / Sevme Sanatı - Çoğu kez aşk olarak belirtilen şey, sevme beceriksizliğini, sevememeyi gizlemek için kullanılan maskeden başka bir şey değildir.
- "... aslında o coşkun tutku, birbiri için deli olma, sevginin büyüklüğüne kanıt sanılır; bu olsa olsa o kişilerin daha önce içinde bulundukları yalnızlık duygusunun büyüklüğüne kanıttır."