- Dünyanın en alçak şeylerinden birini yapsanız da, çaresizliğin doğurduğu masumiyet bir iç sızısı olarak alttan alta merhameti çağırır. - Bir kadını sevmeye başladığınızda dünya gitgide tenhalaşıyor. Başka hayatların izleri tek tek silinmeye başlıyor; başkalarının sesleri, başkalarının ayak izleri, başkalarının hatıraları. Sonra sizden ve o kadından başkası kalmıyor. Öncesinde de hiç kimse yaşamamış gibi. Boşluktan doğmuş gibi Sonra siz de yok oluyorsunuz ve sadece o kadın kalıyor. Aşk bir kadının bu dünyadaki yalnızlığıdır; ona aşık olan adamın her şeyi ve nihayetinde kendisini, kadının varlığında yok etmesidir. - Gidenlere hep öyle gelir; bir şey unutmuşlar gibi. Oysa zaten bir şey unutmak için gider insan. Giderken bir şey unutmak sorun değil; insan çok daha büyük bir şeyi unutmak için gider. Geride kalanların ne anlamı olabilir ki? - Ağlayan bir kadına sarılmakla yeni doğmuş bir bebeğe sarılmak birbirine benziyor; alabildiğine merhametli ve bir o kadar da sevgi dolu. Ağlayan kadınlar da yeni doğmuş bebekler gibi, ağlarken bir şeyler söylemenizi beklemezler. Yapmanız gereken şey sadece sarılmaktır; susmak, sarılmak ve kadının gözyaşları dinene kadar öylece sabırla beklemek. - Uyanıkken sabah ezanı dinlemek ve sonra gözlerimi kapatmak bana hala acı veriyor. - Yol, insanın araf duygusunu en çok hissettiği yer sanırım; bir yerden bir yere giderken aslında hiçbir yerde olamamak halini yaşıyorum. İki mekân arasındaki hiçlik. İki hal arasındaki yokluk. İki menzil arasındaki zaman boşluğu.
Diğer Tarık Tufan Sözleri ve Alıntıları
- Kalk Kudüs'e gidelim..
Yahya peygamberin yanında büyüsün çocuklar.
Elleri taÅŸ tutacak yaÅŸa gelsin. Kalpleri aÅŸk tutacak yaÅŸa.
Sokaklarına atalım kendimizi. Adımızı söyleyelim kontrol noktalarında. - Biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan Rabbin adıyla başlayan adamlarız
- Bir çay ocağında otursak. Hani o oyunsuz olandan, hani o tabureleri olandan, hani o Fatih'te Malta'dakine benzer birinde. Otursak ve onu dinlesek. Terini silse, demli bir çay söylesek ve anlatmaya başlasa.
- Gidelim buradan.
Senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
Hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim - Sen adımını attığın andan itibaren Hira dinginliğine dönüşecek ortalık.
- Kalbimden neler geçtiğini, kafamda biriktirdiklerimi, tasarladığım her şeyi bildiğini düşünüyorum. En azından tüm bunları hissettiğini. Belki de böyle bir beklenti benimkisi. Çünkü bunları sana asla söylemeyeceğim.
Asla söyleyemeyeceğim.
Oysa o kadar dilimin ucundalar ki.
Rüzgar esse düşecekmiş gibi, gözlerime baksan, giderken başını bir kez geriye çevirsen, ağzımdan dökülüverecek kadar dilimin ucunda. Uzunca susuşlarım, ağzımı bile açmadan öylece kalakalıp, bakışlarımı kaçırışım hep bundan.
Burada hava her geçen gün biraz daha soğuyor.
Zaman diyorum, biraz daha zaman. Dilimin ucundaki kelimeler bu kış da donmazsa bir dahaki yıl uçmayı öğrenecekler.
Biraz zaman diyorum.
Kalbimin bir yanı sıcak kalabilirse bu kış, bir delilik daha yapacağım.
Ne bir portakal bahçesinde dolaştım ne de bir posta treninde yolculuk ettim. Çiçekler bir açmaya görsün, bir çılgınlık yapıp hatır için öleceğim.
Aslında seni çok...
özledim. - Sana dair gizleyemediklerim yanaklarımdan süzülüyor ve önüme düşüveriyor.
- Onu da öbür gün düşünürüz.
- Harfler amaçsızca kafamın içinde dönüyordu ve bir süre sonra anlamlı bir kelimeye, sese dönüşemeden can verip yığılıyorlardı. Cansız harflerin üst üste yığıldığı bir toplu mezar olmuştu zihnim. İnsanın söylemek istediklerini söyleyebilmesi nasıl da büyük bir nimetmiş meğer, o zaman anladım...
- Kalk Kudüs'e gidelim..
Yahya peygamberin yanında büyüsün çocuklar.
Elleri taÅŸ tutacak yaÅŸa gelsin. Kalpleri aÅŸk tutacak yaÅŸa.
Sokaklarına atalım kendimizi. Adımızı söyleyelim kontrol noktalarında.