Uzaktan bakıyorum: bazıları hızlı hızlı okuyor kitapları, sonuna varmak için. Son sürat yaşıyorlar aşkı da. Yaşıyor ve tüketiyorlar. Sevgililerinden ayrılınca bir fast-food restoranından çıkmış gibi hissediyorlardır herhalde; yok ama tatmin olmamış.
İnsanın yeryüzündeki macerası, ne kadar yalnız olduğunu keşfetmesiyle başlamıştı belki de.
Çünkü eskimenin getirdiği güzel şeyler de var; biz onlara ''yaşanmışlıklar'' diyoruz.
Eskimek güzel şey aslında. Bizi kusursuz taş bebekler ya da gıcır gıcır vitrin mankenleri olmaktan kurtarıp insana dönüştürüyor.
Zaten bavullar sabırlı eşyalardır: sıranın kendilerine er geç geleceğini iyi bilir ve beklerler.
Gerçi bakımsız ve hüzünlü bir odaydı, ama odaydı sonuçta; içine girip kapısını kapatınca kendinizle kalabiliyordunuz.
Pascal haklıdır belki de; büyün belalar odamızın dışına çıktığımız için gelip bizi bulmaktadır
Zaten sevgiliyi taşımak, din taşımaya benziyor bazen; ikisi de bize cennetin kapılarını vaat ediyor.
Burun kıvırdığımız pop şarkılarında tekrarlana tekrarlana içi boşalmış, saçma sapan bir şey haline gelmişti; sevgi.
Hayat sevgisinin yoksunluğu o kadar büyük bir şey ki, insan onu ilk bakışta göremiyor. Gözlerimiz o karanlığa alışacak önce. Sonra el yordamıyla ilerleyip içimizdeki o küçük ışığı, sönmemekte direnen mum bulacağız.
Orhan Veli Kanık
Sezgin Kaymaz
Barış Müstecaplıoğlu
Orhan Duru
Mario Mazzanti
John Green
Lisa Gardner
Philippa Gregory
Marc Levy
Mustafa Armağan