- Her biri, bu müthiş bir biçimde kendinden. Emin, bu cesurca, ince bir form zevkiyle oluşturulmuş girintileriyle,cikintilariyla,oyuklari,kubbeleri,pembemsi girişleri,zengin şekilli duvarlarının göz kamaştırıcı parlak sirlariyla, pelte kivamindaki sakinlerinin kendi eseriydi -en azından doğanın, tanrı'yi fantezisi geniş bir zanaatkar ya da , sırlı seramik sanatının mağrur bir sanatçısı sayip yardımına başvurmayacagini düşündüğümüz sürece, bu böyleydi. İşin ilginç yanı, burada araya işinin ustası bir yarı taneı, bir demiurgos karıştırmak kadar günaha yaklaşan başka bir şey olmadığıdır - demek istiyorum ki, yumusakcalari koruyan bu güzelim yapılar, onların kendi ürünleriydi; bu da, bu noktada en şaşılası fikirdi.
- dirseklerinizle, kaburgalarınıza dokunursanız kolayca fark edersiniz ki, içinizde katı , bir iskelet vardır. etinizi, kaslarınızı o tutar, onu içinizde taşırsınız. daha doğrusunu söylemek gerekirse, o sizi taşır. burada durum tersidir. bu yaratıklar, bu katı kısmı iskelet olarak içlerinde tutamayıp ev olarak dışarı atmışlar; güzelliklerinin nedeni de içeride değil de dışarıda olmaları.
- kendi payıma, böyle şeylere gülmeli mi ağlamalı mı, takdiri size bırakıyorum. bir tek şey söyleyebilirim, bunun gibi hortlakça şeyler, kesinlikle doğanın meseleleridir; özellikle de insanın umarsızca ayartmaya çalıştığı doğanın işleridir. beşeri bilimlerin vakur dünyasında böyle hortlakça işlere yer yoktur.
- "Quis me liberabit de corpore mortis huius?" "Beni ölümün bu bedeninden kim kurtaracak?" İşte,ruhun sesi buydu ve sonsuzluğa dek gerçek insanlığın sesi olarak kalacaktı.
- İnsanın sanrılarını ürkünç bulabilecek kadar sağlıklı olabileceğine inanmak, sağlıklı insanların suçuydu ve işte asıl düş yanılgısı buydu.
- ...şaşırılması gereken bir şey oldu ve Naphta falakayı savunmaya başladı. Şuan onur konusunda zırvalamak saçmalıktı çünkü gerçek onurumuz bedensel değil ruhsaldı ve insanın ruhu tüm yaşamsal sevgisini bedenden almaya eğilimli olduğu için ruhun zevk alma isteğini kırmak,bedenden elini çekip ruhlar alemine geri dönerek güçlenmesini sağlamak için bedene acı vermek çok tavsiye edici birşeydi. Bedeni eğitmede dayağın onur kırıcı bir davranış olduğunu söylemek iyice saçmaydı. Azize Elizabeth günah çıkarttığı Peder Konrad von Marburg tarafından kan revan içinde kalana dek dövülmüş,efsaneye göre ruhu meleklerin üçüncü basamağına yükseltilmiş. Azize Elizabeth'in kendisi de,uykulu olduğu için günah çıkarmaya yanaşmayan yaşlı bir kadını sopayla evire çevire dövmüştü. Güçlü inancı olan kişilerin ve ruhsal ilkelerini güçlendirmek için bazı mezheplerde ve zaviyelerde müritleri kendilerine işkence etmelerini insanlık dışı ve barbarca diye nitelendirmek olacak iş miydi? Kendilerini kibar sanan bazı ülkeler dayağı yasaklamışlardı ama bu yasaklamanın gerçek ilerleme olduğu inancı sarsılmazlığı yüzünden daha da gülünçleşiyordu.
- Bir katilin kurbanından uzun yaşaması saçmalıktır. İkisi, insanların yalnızca başka bir tek durumda birlikte oldukları gibi birliktedirler;biri etken biri edilgendir ve onları sonsuza dek birleştirecek bir gizi paylaşırlar;birbirlerine aittirler.
- Bazı insanlar öylesine adiydiler ki insan onları ölmüş olarak gözünün önüne getiremiyordu. Öyle değil miydi ama? Yani,demek istiyordu ki,o insanlar yaşama daha çok yakışıyorlardı ve ölümün kutsamasına layık değillerdi ve hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamayı çok iyi beceriyorlardı.
- "Yaşama değer olmak"-bu da hemen çok yalın ve doğru bir biçimde "sevgiye değer olmak"deyimini çağrıştırıyordu. Bu ikisi birbirine öyle bağlıydı ki yaşama değer olmak demek,sevgiye de değer olmak demekti. Ve işte ikisi bir arada,yani yaşama ve sevgiye değer olmak,soyluluğumuzu oluşturuyordu.
- O,öğretmeninin en büyük umudu hem de başının belasıydı ve öfkeyle ortaya koyduğu diyalektik sorunsallar ve hiçbirşeyi yalına indirgemeyen tutumuyla adamcağızın yaşamını cehenneme çeviriyordu. Leo,gözlüğün altından,gözlerinden alevler çıkarak,"Ad haec quid to?"diye soruyor,köşeye sıkıştırılmış eli kolu bağlı öğretmeni de ruhunun huzura ermesi için dua etmesini söylemekten öte birşey yapamıyordu.