Stefan Zweig Sözleri ve Alıntıları - AlıntıSöz
  • STEFAN ZWEIG, Yazar, ALM: 1929, TR: 2012 (3.Baskı), Can Yayınları, Çeviren: Gülperi Sert, 284 sf.
    http://www.kitabinomurgasi.com/2014/02/stefan-zweig-joseph-fouche-bir.html

    ***Fransız Devrimi (1789) sonrasında, Kral XVI.Louis ve Robespierre'in giyotine gönderilmesinde rol oynamış, hemen her hükumette yer almış, hiçbir grubun güvenmediği ve sevmediği, hiç kimseden korkmamış, siyasi entrika üstadı, Balzac'ın onun hakkındaki "Napoleon'dan daha fazla güce sahipti" ve "tanığım en iyi kafa" cümleleri üzerine Zweig'in incelediği ve "karaktersizlik konusunda olağanüstü inatçı" diye tanımladığı, yazdığı bu kitaptan Stalin'in etkilendiği politikacının (1759-1820) portresi ve Fransız Devrimi sonrasının tarihi***

    Napoleon, Robespierre, Carnot ve Talleyrand'ın, onu gördüklerinde, adını duyduklarında öfkeden kudurdukları ve "doğuştan hain, zavallı bir entrikacı, bayağı bir sürüngen, saf değiştirmeyi meslek edinmiş, aşağılık, polis ruhlu, acınası ahlaksız" şeklinde tanımladıkları; Napoleon ve Robespierre ile giriştiği psikolojik savaşta ikisini de yenmiş olan bu adamı, tarih sessizce önemsiz figüranların yanına itmiştir.

    Balzac (solda) ondan, "Manastır eğitimi ile yetişmiş, aslında bir hükumet dehası olan, gelecekle ilgili tüm görüşlerinde haklı çıkmış, inanılmaz derecede keskin bakışlarından hiçbir şey kaçmamış" birisi olarak söz eder.
    1792'de Papaz-öğretmen, 1792'de kilise yağmalayan, 1793'de komünist, 1798'de zengin milyoner, 1808'de Otranto Dükü olan aynı kişidir: Fouché.

    Herhangi birine yada bir şeye bağlanmaktan nefret eden, içine kapanık, solgun, zayıf ve çirkin yüzlü papaz, manastırda fizik-matematik öğretmenliği yapmıştı. Manastır yaşamı ona, sessiz kalabilme tekniğini, insanların gönlünden geçeni anlama ustalığını, tutkularında bile sükuneti koruyabilmeyi (özellikle cizvitlerin kurucusu Loyala'yı inceleyerek) öğretmişti. Nantes'te katıldığı aydınlar lokalinde anlattığı fizik buluşları ile ilgi çekti. Kiliseye bile girmekte olan Fransız Devrimi'nin geleceğini hisseder ve ani bir kararla papaz cübbesini atarak halka siyasi seminerler vermeye başlar. Kurulan seminer kulübünün başkanı olur ve varlıklı ama çirkin bir kadınla evlenir.

    Hızlı çalışma temposu ile sevilen biri haline gelmeyi, fazla göz önünde kalmamaya özen göstermesi ile kıskançlıktan korunmayı ve Kral'ın yerine seçilen 750 üye arasında Nantes üyelerinden bir olarak yer almayı beceren Fouché, devrim sırasında popülerliğin çabuk tüketildiğini, halkın göklere çıkardığı kişileri bir anda yere vurduğunu gözlemler; bir devrimin kendisini başlatanlara değil, onu sona erdirenlere, ganimetmiş gibi üstüne çökenlere yaradığını anlar ve o dönemde daha güçlü olan, liberal Jirondenlere (Bordeaux kentindeki "gironde" bölgesinden isim alır-wikipedia) katılır. Karşıt grup olan cumhuriyetçi Jakobenlerin [Paris'te Sorbonne'un bulunduğu "St.Jacques caddesindeki" politik kulüpten isim alır (latince: Jacobus; İbranice: Yakubo=İsrail=DoğruYolda) -wikipedia] lideri Robespierre (sağda; 1758-94), kendisine borç vererek politikaya atılmasına katkı sağlayan, kız kardeşiyle evlenmek istediğinde ise reddettiği Fouchénin yaptığı bu seçimi dikkatle izler.

    Bir süre sonra ortaya çıkan Jakobenlerin yönlendirdiği halk ayaklanması, mecliste Kral XVI.Louis'nin (solda) idamı kararını alması için meclisi zorlar; Jakobenlerin lideri acımasız Robespierre, meclisin ortasına çıkarak açıkça oy belirtme mecburiyeti getirince, Jirondenlerin lideri kralın ölümüne hayır diyemez ve idam isteyen oylar eşite yakın ve birkaç oyun kararı belirleyeceği bir konuma gelir. Kral'ın yanında yer alırken yeni gücün yer değiştirdiğini gören; BİR FİKRİN DEĞİL, ZAMANIN PEŞİNDEN GİDEN ve zaman hızlandıkça onun ardından daha da hızlı koşan Fouche, bir bildiri yayınlar. Kral'ın derhal giyotine gönderilmemesi halinde, tüm haydutların ve katillerin başkaldıracağını ve kaosların en korkuncunun halkı tehdit edeceğini söyler; sonrasında da kral idam edilir.

    Soğukkanlılığın ve insanları aşağılamanın kriz çözmedeki etkisini tespit eden bukalemun karakterindeki Fouché, bir gecede ezeli radikal ve azılı bir terör yanlısı haline gelir. Hiç kimsenin satın alamayacağı bir vicdan insanı olan ve aklı-erdemi tutkuyla seven Robespierre, çıkarı için inancından dönen bu insanı artık iki kat daha güvensiz bulur.

    Devrimin liderleri Robespierre ile Danton (sağda; 1759-94) arasındaki mücadelede, Fouché ikisinin arasında zarar görmeme yöntemi olarak ORTADAN KAYBOLMAYI seçer ve taşraya devrimi anlatmaya gidecek olan meclis heyetine seçilmeyi talep eder. Paris önde gösterilse de, aslında Devrim'de itici güç ve kararların alındığı yer, zaman olarak geriden gelmekle birlikte taşradır. Taşraya giden meclis üyesi, gittiği yörenin diktatörü gibi yetkilidir.

    Jakoben liderler özel mülkiyetin dokunulmazlığını savunurken, Lyon bölgesine gönderilen Fouché, Karl Marx'tan çok önce radikal sosyalist ve Bolşevik "Lyon Yönergesi"ni yayınlar: Devrim yoksul insanların kurtuluşu için yapılmıştır ve yeryüzünde tek bir mutsuz kişi bile kalsa, özgürlük daha ileriye, daha ileriye doğru devam ettirilmelidir; insanlar arasında refah açısından dev uçurumlar olması, insanlık onuruyla oynayan bir

    aldatmacadır; BİRKAÇ YÜZ KİŞİNİN rahatlığı için 24 MİLYON İNSANIN yoksulluk içinde boğulmasına izin verilemez; zenginlerin elindeki gereğinden fazla mal ve mülk alınmalıdır; gerçek bir cumhuriyetçi olabilmek için her vatandaş kendi içinde bir devrim yapmalı ve tüm davranışlarını, duygularını ve alışkanlıklarını yenilemelidir; baskı uygulayanlar yok edilmedir; kilisenin boş inançlarının kölesi olmaktan kurtulunmalı ve bu iki yüzlü inanışın yerini, Cumhuriyet'e inanç ve ahlak almalıdır; papazlar bir ay içinde evlenmeli veya bir çocuğu evlat edinmelidir; kilisenin değerleri eşyalarına el konmalıdır.
    Taşraya giden otoritelerden sadece Fouche, Cumhuriyet Meclisi'ne çok büyük miktarda para ve ziynet eşyası gönderir ve bunu giyotine başvurmaksızın, sadece korkutarak yapar.

    Bir süre sonra ipek ticaretinin merkezi olan Lyon'da meydana gelen ayaklanmayı bastırma görevi verilen Fouche, önce terör yanlıları olarak nitelediği iki bine yakın insanı katledilmesini yönetir; bir süre sonra ise şiddeti devam ettirmenin anlamsız olacağı düşüncesi ile birdenbire toplu infazların durdurulması emrini verir. Lyon halkı, "Lyon Kasabı" diye anılmaya başlayan Fouche'yi kıyımı durduran "kurtarıcı" olarak görmeye başlar. Lyon'daki devrimciler Meclis'e, onu "ılımlı olmak ve ihanet etmekle" suçlayan mektuplar yazar. Robespierre geri çağırır ve mahkemede hesap vermesini ister; tarihin unutulmaz bir komedisidir bu: insanlığın tanıdığı en soylu suçlamayla, aşırı insancıl olmakla yargılanacaktır.

    Bu hemen hemen tüm devrimlerin sırrı ve liderlerinin trajik yazgısıdır: Hiçbiri kan sevmez, ancak kan dökmek zorunda kalırlar; Robespierre, Danton, Marat (solda; 1743-93), ve Lenin (sağda), muhaliflerini tehditle sindirmek istemişler ve idamın her türünden nefret etmişlerdir. Yaptıkları en büyük çılgınlık, halkı galeyana getirmek için kan damlayan bir üslup kullanmalarıdır. Bu vahşi ve kışkırtıcı sözlerle kendinden geçen, sarhoş olan ve
    başka hiçbir şey düşünmeyen halk, açıklanan cezaların uygulanmasını talep ettiğinde, liderler buna karşı duracak cesareti bulamaz. Siyaset de öyle sanıldığı gibi kamunun yönetilmesi değil, liderlerin, korkaklıklarıyla, kendilerinin yaratıp etkiledikleri aynı makamın önünde kul köle olup eğilmesidir. İşte böyle çıkar savaşlar: TEHLİKELİ SÖZCÜKLERLE OYNAMAKTAN, ulusal tutkuların aşırı kışkırtılmasından ve politik suçlardan; YERYÜZÜNDE HİÇBİR KÖTÜLÜK VE CANİLİK İNSAN KORKAKLIĞI KADAR KAN DÖKMEMİŞTİR.

    Aralarında Devrim'in liderlerinden Danton ve Marat'nın da olduğu 24 önemli ismi giyotine yollayan, yoksulluğunu sergilediği bir evde ikamet eden, erdemi tutkuyla seven ve erdemine aşık olan, satın alınamaz diktatör Robespierre'in Lyon olayları nedeniyle aşağılayıcı ve tehditkar fırçalaması sonrasında Fouché, kendini bu acımasız adamdan ancak onun kellesini kendinden önce giyotine göndererek kurtulabileceğini anlamıştır. Bu düello, Devrim tarihinin en heyecanlı, en gerilimli dönemlerinden biridir. Sessizce rakibini dinleyen Fouché, köstebek gibi yeraltı çalışmaları ile tek tek milletvekilleri ile sıcak ilişkiler kurarak Jakobenler Derneği'nin başkanlığına seçilmeyi becerir. Sonuç Robespierre'i korkunç derecede öfkelendirir; o güne kadar karşıtlarına yönelttiği en merhametsiz ve fiziksel görünümünü bile aşağıladığı iğrenç saldırı konuşmasıyla Fouché'nin dernekten atılmasını sağlar.

    Köstebek çalışmalarını sürdüren Fouché, büyük kısmı yolsuzluğa batmış ve diktatörün baskısından bunalmış üyeleri, "Robespierre'in yeni bir katliam listesi olduğu" yalanıyla korkutarak, onun karşısında yer almaya ve ilk fırsatta saldırıya geçmeye ikna eder. Aynı günlerde çok sevdiği kızını bir hastalık nedeniyle kaybeden Fouché artık kendi ölümünden korkmuyordur; çaresizliğin getirdiği soğukkanlılık, iradesini çelik gibi yapmıştır. Yapılan ilk Meclis toplantısında, konuşma hakkı verilmeyen Robespierre hakkında idam kararı alınır ve kellesi giyotin sepetine düştüğünde (9 Thermidor günü; 28 Temmuz 1794), AŞIRI ERDEM MERAKLISI OLMASIYLA KENDİLERİNİ RAHATSIZ EDEN bu adamdan kurtulmanın çoşkusuyla meydanı dolduran halk sevinç çığlıkları atarak idamı kutlar.

    Artık devrimin inkarı ve Barras (sağda; 1755-1829), Tallien ve arkadaşlarının (Thermidorcular) korkak, yalancı ve sağa kayan idaresi başlar. Fouché, birçok Jakobeni yok ederek yükselen sağa kaymanın gazabından, Robespierre tarafından kovuşturmaya uğrağı savunmasıyla kurtulur; ona göre artık tek çare, halkı tekrar ayaklandırarak Devrim'in yenilenmesidir.

    Halkı ayaklandırması için, sindirilmiş, dürüst ve hırslı bir cumhuriyetçi olan Babeuf'a (solda; 1760-97) yanaşır. Her zamanki gibi perde arkasında kalmaya özen gösterek onun konuşma metinlerini hazırlar. Eylemi fark eden Tallien, onu Babeuf'un arkasındaki adam olmakla suçlarsa da Fouché hemen inkar ederek, aşırı davranışları beğenmediğini söyleyerek Babeuf'un tam karşısında yer alır; saldırısının karşılığı Babeuf'un tutuklanması ve kurşuna dizilmesi ile sonuçlanır. Fouché canını kurtarmış ama yeniden seçilememiş ve 3 yıl hatırlanmamıştır.

    Ölçüyü her zaman elinde tutan kişi, gerçek ağırlığını unutur. Bir sanatçıyı, bir komutanı, bir zengini ve bir iktidar insanını, arzu ve isteklerinin sürekli gerçekleşmesi kadar hiçbir şey zayıflatmaz; sürekli alkış ruhsuzlaştırır. Sadece bir mutsuzluk sağlar dünya gerçeğini derinden ve uzaktan görebilmeyi. Gerçekten güçlü biri için sürgün, bir değer kaybı değil, aksine gücün daha da artmasıdır.
    İnsanlık tarihinde en büyük haberciler sürgünden gelmiştir; Hz.Musa, Hz.İsa, Hz.Muhammed, Buddha sürgünden sonra en önemli sözlerini söylemiştir. Milton'un körlüğü, Beethoven'in sağırlığı, Dostoyevski'nin ve Cervantes'in zindanı, Luther'in Wartburg'a kapanması, Dante'nin sürgünü ve Nietzsche'nin kendi isteğiyle çekilmesi, tüm bunlar insanoğlunun uyanık iradesine karşı kendi dehasının gizlice arzuladığı istekleridir. Mesleki kariyer için, verilen bir ara kadar mutluluk verici bir şey yoktur; çünkü dünyaya sadece tepeden bakabilenler görebilir altındaki insanların gülümsemesini ve tehlikeli bir şekilde hazır olduklarını.

    Fouché'nin sürgünü tavan arasında tam bir yoksulluk ve yalnızlık içinde geçer. Direktuvar yönetimi sırasında (1795-99; 500'ler meclisi; 5 yönetici; paranın yeni güç oluşu) sadece yöneticilerinden Barras, kendi hırslarına yardımcı olması için onunla ilişkiye geçer; zira, cumhuriyetçi vicdanını yoksulluğun silip süpürdüğü Fouché, kirli para ilişkileri için artık ideal bir adamdı. Çatı katı deliğinden bir dükün malikanesine giden, sıfırdan 20 milyon franklık servete uzanan inanılması güç yolun ilk adımı atılmış olur. Bir süre elçi olarak görevlendirildikten sonra 1799'da Direktuvar'ın POLİS BAKANLIĞI'na getirilir.

    "Jakobenler bakan olunca, Jakobenliklerini unuturlar" sözünü doğrulayarak Saulus'tan Paulus'a dönüşen Fouché, gerçek cumhuriyetçileri öfkeden kudurtacak düzeyde "düzen-huzur-güvenlik" kelimelerinin kollayıcısı oluverir ve işi, tüm yöneticileri parayla özel tuttuğu kişilere (Napoléon'un eşi olacak Josephine de dahildir bunlara) gizlice izletmeye ve Jakobenler Kulübü'nü kapatmaya kadar götürür. Gizli örgütü sayesinde, herkesin kirli ilişkilerini, Barras'ın kralcılarla görüştüğünü, Bonaparte'nin taç peşinde olduğunu, Jakobenlerin ve Devrim karşıtlarının yaptıklarını biliyordur. İKTİDARIN EN BÜYÜK SIRRININ ne olduğunu anlamıştır: İKTİDARIN TADINI GİZLİCE ÇIKARMAK ve ONDAN AZAR AZAR YARARLANMAK.

    Direktuvar'daki beş adamın beşi de kendi aralarında anlaşamaz, Barras bir dükalık karşılığında Cumhuriyet'i Bourbon Hanedanı XVIII.Louis'e satmaya uğraşırken, ülke iç ayaklanmalar ile sarsılmakta ve frank değersiz kağıda dönüşmektedir. Savaş başarıları nedeniyle Napoléon, ortalığı toparlayacak en önemli umut olarak görülmektedir.
    Mısır dönüşünde geçtiği Fransa kentlerinde sevgiyle karşılanan General Paris'e vardığında, entrika üstadı ve birbirlerine nefretli ikili Talleyrand (sağda; 1754-1838) ve Fouché tarafından saygıyla karşılanır. Direktuvar'ın Bakanı Fouché, hükümet darbesine katkı sağlamak için General'in yanında yer almak için onunla özel olarak anlaşacaktır. Fouché'yi giyotinden kurtaran ve yoksul sürgününden Paris'e tekrar getiren Barras, bir yandan da sokakta yoksul kalmış bir teğmeni dipten çıkarıp cebine para koyup destek çıkarak İtalyan Orduları Başkumandanlığı'na yükseltmiştir: Napoléon Bonaparte.
    İşte Barras'ın çamurdan çıkarıp var ettiği Napoléon-Fouché ikilisi, 18 Brumaire'de hayatlarını kurtaran Barras'a gösterdikleri nankörlükle dünya tarihinde eşsiz kalmıştır. Sürgüne gönderilen Barras, emin olduğu bir şey ile avunmaktaydır: Bu ikili uzun süre dost kalamaz ve biri diğerinden mutlaka kendisinin intikamını alacaktır.

    Günde on saat çalışan tutkulu bir dehanın sert, çalışkan enerjisi ile Bonaparte, Fransa'ya yeniden hayat vermiş, banknotlarını gerçek paraya dönüştürmüş ve yeni bir Napoléon hukuku ve ahlakı yaratmıştır. Fouché de aynı dönemde birkaç ay içerisinde "iç huzuru" temin eder.
    Kendisinin tesadüfen kurtulduğu ve 40 kişinin öldüğü suikastı haber alamadı ve düzenleyen Jakobenleri korudu düşüncesi ile Fouché'ye ağır şekilde saldıran Napoléon, 130 cumhuriyetçiyi de haksız yere ölüme göndermiştir. Bu işi İngilizlerin parasıyla kralcılar yaptı dediyse de inandıramayan Polis Bakanı, iki hafta sonra kendini yöntemleri ile tezini ispatlar ve herkesin saygısını kazanır.
    Bonaparte'nin sadece takdirini kazanır, sevgisini değil. Çünkü mutlak hükümdarlar, yaptıkları bir hatayı bir haksızlığı kendilerine gösteren bir insanı, kendilerinin zayıf anını gören veya kendilerinden daha akıllı olduklarını gösteren danışmanları sevmezler.

    Bir süre sonra çok güçlenen N.Bonaparte, halkının milyonlarca çoğunluğuyla ömrü boyunca hükümdar (Konsül) seçilir; Cumhuriyet sona ermiş, monarşi başlamıştır.
    130 kişinin haksız yere öldürtüldüğünü ispatlayan Polis Bakanı ise Senatörlük verilerek pasifize edilmiştir. Tasfiye edilen Polis Bakanlığı'nın elindeki 2.4 milyon frankın yarısı Napoléon tarafından Fouché'ye hediye edilir. Ayrıca, 10 milyon frank değerindeki Provence prensliğinin yönetimi de kendisine verilir. Tarihte hiçbir bakan, onun gibi itinayla ve onurlandırılarak görevinden uzaklaştırılmamıştır.

    Paris'e yakın Ferriéres'te, ileride Rothschild'in yerleşeceği bir muhteşem yazlık (Chateau de Ferriéres) yaptıran Fouché, ilk komünist manifestonun babalığından, Fransa'nın en zengin ikinci insanı ve en büyük toprak sahibi haline gelmiştir; Lyon kaplanından iyi bir istifçi, akıllı ve tutumlu bir kapitalist ve faiz ustası çıkmıştır.
    Eski yaşam şeklinde önemli bir değişiklik yapmaz; mütevazi, ailesine düşkün, gezinti, kitap okuma ve zeki sohbetlerle süren bir hayat.
    Sakinlik ona eziyet gibi gelir; kumarbazın kumardan ve sarhoşun alkolden vazgeçemeyeceği gibi o da politikadan kopamaz. Çünkü iktidar Medusa'nın yüzü gibidir, ona bir bakan, bakışlarını bir daha başka yöne çeviremez.

    Bu arada Bonaparte Talleyran'ın sözüne kanarak büyük bir hata yapar; devletler hukukunu çiğneyerek, tahtın varisi Bourbon prenslerinden birini tarafsız bölgeden zorla getirerek kurşuna dizdirir. Yarattığı dehşet ve korku sonrasında, ortalığı yeniden toparlanması ve Sezar olmaya giden yolunu temizlemesi için tekrar Fouché'ye yani Antonius'a ihtiyaç duyar. Kendi sahne arkası yöntemleri ile üyelere davet ettirek Bonaparte'ı imparator ilan ettiren Fouché, hemen sonrasında yeniden Polis Bakanı yapılarak mükafatlandırılır. Devrimci olarak yola çıkmış, "Krallık, Cumhuriyet, Direktuvar, Konsüllük ve İmparator Bakanı" olmak üzere 45 yaşındayken 5.kez farklı bir hükümete girmiştir.
    Birbirlerinden nefret etmelerine ve yüzlerce kez kovulma ve geri çağrılma ile geçecek olan 10 yıllık zıt kutupların çekiciliği dönemi başlamıştır. Bu diplomatik güç, çabayla elde edilen bir güçtür, çalışma, beceri ve sistematik gözlemle hesaplanarak elde edilmiştir. Balzac'ı da hayran bırakan şey, Fouché'nin her şeyi bilmesi ve zaaflarından yararlandığı insanlar üzerindeki eşsiz gücüdür.

    Tüm Avrupa'yı dize getirmiş ve İngiltere dışında rakibi kalmamış olan savaş dehası Napoléon, artık dünyayı ve Fransa'yı kendisine ait bir mülk gibi görüyor, savaşa doymuyordur. Halk ve Avrupa ise barış peşindedir; bu durum, iki diplomasi tilkisi Talleyran ve Fouché'yi karşılıklı nefretlerine rağmen birleştirir. Makyavelist iki entrika üstadı, bir gerekçesi olmayan ve 7 yılda büyük kayıp verilecek olan İspanya savaşını onaylamamış ve bu noktadaki ortak tavırları ile Bonaparte'ın dikkatini çekmişlerdir. Savaş sırasında artan dostlukları kendisine bildirildiğinde, derhal Paris'e dönüş yapacak kadar ürkmüştür bu beraberlikten. Talleyran aşağılanarak kovulur ama Fouché yerinde tutulur.

    Napoléon Avusturya seferindeyken arkadan vurmaya yeltenen İngiltere'yi, imparatordan emir almaksızın kendi inisiyatifiyle durduran Fouché, Paris'te en yukarıya tırmanmıştır artık. Otranto Dükü ünvanıyla onurlandırılır. Ama politik sanatların sanatını, yani en yukarıdayken bırakmayı beceremez.
    İmparatordan habersiz bir şekilde İngiltere ile barış görüşmeleri geliştirmenin peşine düşer. Kendinden gizli yapılanları bir tesadüf sonucu öğrenen Bonaparte, onu bakanlıktan alarak cezalandırır. Halk barışın yanında olsa da durum değişmez. Yeni atanan bakana görevi devretmeden önce, önemli evrakların bir kısmını yakar, tehditler için kullanabileceğini düşündüğü bir kısmını ise saklar. Durumu öğrenince çılgına dönen Napoléon, Fouché istediği evraklar vermemekte direnince, onu ülke dışına sürer. Bir süre sonra Provance'ye dönmesine izin verir ve 3 yıllık sürgün süresi başlar.

    Moskova seferinde ordusunu kışa teslim eden Bonaparte geri döndüğünde, onu tekrar ve zorla göreve çağırır; bu arada, hep sadık kaldığı karısını kaybetmiştir. Tüm dünya ve dostları imparatora sırt çevirmiş, çaresizliğini yeni bir savaşla aşabileceğini düşünürken karşısına kimsenin çıkmayacağı bir polisiye ortam istemektedir. Fakat bunun sağlanabilmesinde ilk faktörün Fouché'i uzaklaştırmak olduğunu düşünmektedir ve onu ülke dışında, elçiliklerde görevlendirir.

    Kentten kente dolaşırken, Napoléon dış güçlerce düşürülerek yerine XVIII.Louis geçirildiğini ve Talleyran'ın hükümeti kurduğunu öğrenir. Bir süre sonra kralın hataları sonucu Napoléon Elbe'den kaçmayı ve yolda toplayarak getirdiği altıyüz bin kişilik ordusu ile tekrar Paris'e yürümektedir. Kral'ın acele bakanlık teklifini, her zaman olduğu gibi geleceği görerek redderer ve bu red, tekrar Paris'i ele geçiren Bonaparte için onu tekrar Polis Bakanı yapmasında gerekçe olur.
    Fakat bu kez imparatorun etrafında pek kimse kalmamıştır ve sinirleri zayıflamış, enerjisi azalmıştır. Waterloo yenilgisi sonu olur ve St.Helene adasına son sürgününe gönderilir. Tüm bakışlar kurtarıcı olarak Fouché'ye dönmeye başlamıştır ve tüm partilerin ve diğer ülkelerin en çok güvendiği insandır artık. Napoléon ise, giderken onunla son görüşmeyi reddeden Fouché için "sadece tek bir gerçek ve kusursuz hain tanıdım: Fouché" sözünü eder. Onun cevabı: "Napoléon'a ihanet eden ben değilim, Waterloo'dur" şeklinde olur. Ülkenin efendisi Fouché'dir artık. O, her zamanki kimliğini göstermiştir sadece: İYİ İKEN GÜVENİLİR, KÖTÜ İKEN GÜVENİLMEZ.

    Ama o yine alıştığı tarza döner, kendisine bir bakanlık vermesi pazarlığı ile hükümeti krala satıyordur; yeniçağın en iğrenç pazarlığı yapılmış, müttefiklerin birlikler anlaşmaya uygun şekilde Paris'e girerek hükümeti düşürerek krala teslim etmiştir; Fransız yine krallık olmuştur.

    Kralcılar devrimi yapanlardan kurbanlar vermesi için kralı sıkıştırmış, Fouché hariç son yirmi yılı yöneten onlarca cumhuriyetçi idam edilmiştir.
    Ölümden kurtulan Fouché, kralcılar tarafından sürekli aşağılanmaktan, dışlanmaktan, nefret edilmekten, Lyon kasabı olarak seslenilmekten kurtulamaz ve tüm ünvanları alınarak ülke dışına sürülür.
    Dost sandığı ülkelerin çoğu izin vermez yerleşmesine; Avusturya, taşra kenti olmakla ünlü Linz'e yerleşmesini kabul eder. Lanetlemiş olduğu kilisede dua ederek yaşamaya devam ederken, hep Paris'ten yeni bir çağrı umuduyla mektuplaşmalarını sürdürür.

    Sonsuzluğun avukatı olan tarih, her zaman sadece anı düşünen adamdan intikamını almış, ONU CANLI CANLI MEZARA GÖMMÜŞTÜR.

    Sonradan kabul edildiği Trieste'de öldükten 4 yıl sonra bile huzursuzluk nedeni olabilmiştir. Herkesi korkutan bu adamın anılarının basılacağı dedikodusu, iktidardaki bazı kişiler üzerinde soğuk duş etkisi yapar. Fakat 1824'de yayınlanan anılar, Fouché'nin kendisi gibi güvenilmezdir.
  • STEFAN ZWEIG, Yazar, ALM: 1941, TR-2012, CanYayınları, Çeviri: Ahmet Cemal, 128 sf.
    http://www.kitabinomurgasi.com/2013/03/stefan-zweig-montaigne.html

    -Bir zamanlar Montaigne gibi bir insanın yaşamış olması, bütün şu yeryüzünde yaşamanın hazzını gerçekten artırıyor (Nietzsche).

    MONTAIGNE,
    -kendini vermeye her zaman hazırdır; kendini adamaya ise asla.
    -kendi kişiliğinde, tüm zamanlar için geçerli insanı sergileyip anlatmıştır.
    -Shakespeare'nin hocası, kralların danışmanı, kendi dilinin övünç kaynağı ve yeryüzündeki özgür düşüncenin koruyucusudur.
    -en çok hoşlandığı şeyler, okumak, dostlarıyla tartışmak ve gezerek öğrenmektir.
    -asıl zevki bulmak değil, aramaktır: YAŞAMIŞ ZENGİN RUHLARI ARAMAK.
    -yazmak onun için yan üründür; asıl ürün ise HAYATIN KENDİSİ'dir.

    MONTAIGNE'IN SÖZLERİNDEN:

    -Birey, mevcut çılgınlar korosunda ötekilerle beraber tepinmeyi reddedip, KENDİNE AİT ÜLKEsini, yaşadığı zamanın ötesinde YARATMALIdır.

    -Kanımca KİTAPLAR, insanın HAYAT yolculuğunda yanına alabileceği en iyi BESİNLERdir.

    -Gençken kendini gösterebilmek için, orta yaşta bilge olabilmek için, sonrasında da kendisi ve istediği için OKUMAK; yani HAYATLA DİYALOĞA GİRMEK gerek.

    -En büyük sanat, KENDİNİ AYAKTA TUTMA ve KENDİSİ OLARAK KALMA sanatıdır.

    -HER YERDE OLMAK İSTEYEN HİÇBİR YERDE OLAMAZ.

    -BEKLENENLERİN BULUNAMAMASI DA HAYATIN BİR PARÇASIDIR.

    -Başkalarına ihtiyacım yok; benim, yargılarına boyun eğdiğim kendi yasalarım ve kendi mahkemem vardır.