Sigmund Freud
- Doğum: 1856
- Ölüm: 1939
- Sigmund Freu, nüfus kaydında Sigismund Scholomo Freud (d. 6 Mayıs 1856, P?íbor, Moravya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu (bugün Çek Cumhuriyeti) - ö. 23 Eylül 1939, Londra, Birleşik Krallık), psikanaliz öğretisini geliştirmiş olan Yahudi kökenli Avusturyalı nörolog. Kişiliğin 5 farklı dönemden geçerek geliştiğini öne süren Psikoanalitik Kuram'... (devamı)
- sayılan kimseler ve şeyler elektiriklenmiş eşyaya benzetilebilir. Bu gibi insanlar ya da eşya öyle korkunç güç kaynaklarıdır ki , elektirikleri dokunmayla geçebilir ve bu elektiriğin boşalmasına neden olan canlı dayanıklı değilse üzerinde yıkıcı etki yapar. Bu tabunun çiğnenmesinin ortaya çıkaracağı sonuçlar, bir yandan tabu olan kimsede ya da şeyde saklı olan büyülü etkinin gücüne , diğer yandan da tabuyu çiğneyenin manasının gücüne bağlıdır.
Totem ve Tabu (Sigmund Freud) sayfa 38 - Wundt ; Tabuya insanlığın en eski yasası der.Tabunun tanrılardan daha eski olduğun ve bu eskiliğin dinden önceki bir döneme kadar gittiği herkes tarafından kabul edilir. Sigmun Freud TOTEM ve Tabu
- Tabu sınırlamaları din ya da ahlak yasalarından farklıdır. Bunlar bir tanrının egemenliğine bağlı olmaktan çok kendinden yasaktırlar, yasak olmalarını kendileri gerektirir. Bunların ahlak yasalarından ayrılığı ; Tabu yasakları doğrulukları için akla uygun hiç bir neden göstermezler, kökenleri de belli değildir. Bizce anlaşılmaz olmakla birlikte onun egemenliği altında olanlar için bu yasaklar bir zorunluluk, bir gerçek olarak kabul edilir
- Dostoyevski'nin kişiliğinde sadistliği dile getiren yanlar da vardır. Bunları, acı çektirmekten hoşlanmasında sevdiği insanlara bile hoş görüyle davranmayışından; tedirginliğinden ve bir yazar olarak okurlarına karşı davranışında görüyoruz. Demek ki, Dostoyevski, önemsiz şeylerde başkalarına karşı; önemli şeylerde de kendine karşı sadistti. Yani aslında, bir mazoşistten başka şey değildi. Mazoşist, herkesten daha uysal, kibar ve yardımsever bir kimsedir.
- ... ego tarafından gemlenmesi gereken düzensizlikler ne kadar çoksa, nevrozun ortaya çıkmasının o kadar kolaylaştığını da unutmamak gerekir. Çünkü nevroz, egonun bir bireşime (senteze) ulaşmak konusunda başarı göstermediğini ve bunu yapmaya çalışırken kendi birliğini elden kaçırdığını belirten bir işarettir.
- Tobolsk'ta dört yıl boyunca ayağına zincir vurulmuş olan «suçlu»; bir Sibirya askerî birliğinde dört yıl mecburî hizmet yapmak zorunda kalmış olan sabıkalı; acı çeken bu asil ve mâsum insan, mahpusluğunu bitirdiği zaman, kendi kendine şöyle der: «Verilen cezayı hak etmiştim, çünkü hükümete karşı yüreğimde kötü niyetler besliyordum. Ama şimdi, teoriler ve artık benimsemediğim bir dava için acı çekmem çok kötü.»
- Dostoyevski, düşüncelerini en toplu ve belirgin bir biçimde dile getirdiği Puşkin'in ölümü ile ilgili konuşmasında, Batı kültürü ile Rusçuluk arasında bir bağlantı kurmaya çalışmıştır. Konuşmasını yaptığı o gece, bu konuşmanın etkisi müthiş olmuştu. Bu konuda anlaşamayanları, onun yanına koşmuş ve düşüncelerine katıldıklarını bildirmişlerdi. Ama bu fikir birliği uzun sürmemişti. İnsanlar uykularından büsbütün uyanmamışlardı henüz.
- Dostoyevski, inancını birkaç kelimeyle anlatabiliyordu: «Bence, İsa, insanlık tarihinin en yüce ve en güzel insanıdır.»
- Dostoyevski, bir kurtarıcı ve bir tanrı-arayıcı haline geldi. Kendi tanrısını, öteki yarı-uyanıklar ve hayalcilerden çok daha kesinlikle ve şiddetle hissetti. «Ben bir psikolog değil», bir «gerçekçiyim» demişti. Bunu söylerken, kendisini, çağımızın bütün sanatçılarından ve psikologlarından en kesin biçimde ayıran noktaya değinmişti. Dostoyevski, bizim yeterince bilmediğimiz ama kavramak istediğimiz o hakikî gerçeklikle, yani toplumun asıl temeli olan topluluk duygusu ile içten içe ilinti halindeydi. Kendisine «gerçekçi» demesi de bundan ötürüydü.
- Bir psikolog olarak ortaya attığı düşünceler enine boyuna incelenmiş değildir. Dostoyevski'nin psikolojik öngör üslerinin, psikoloji biliminden çok daha fazlasını kavramış ve görmüş olan bir kimsedir. Nitekim, her bireyinin (ferdinin) ötekilerden apayrı yaşadığı ve çocuklarına daha büyük bir ayrılık ve yalnızlık duygusu aşılamaya çalıştığı bir rastlantısal aile kavramına varabilmiş bir kimse de psikologdan istenen ve beklenenden fazlasını kavramış ve görmüş bir kimse demektir.