- Korkunç bir şeydi bu: ne tam diri, ne tam ölü olduğumu hissetmek. Bir canlı cenazeydim artık; ne beni diriler dünyasına bağlayan bir şey vardı, ne de ölümdeki unutmadan, huzurdan yararlandığım.
- Katran gibi siyah gökyüzü delik deşik eski kara bir çadırı andırıyor, deliklerinde sayısız yıldız parıldaşıyordu.
- Yalnız ölüm yalan söylemez!
Ölümün varlığı bütün vehim ve hayalleri yok eder. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır. Hayatın derinlerinden seslenir, yanına çağırır bizi. Ve biz, henüz insanların dilini bile anlamadığımız yaşlarda, ara sıra oyunlarımızı yarıda kesiyorsak, bunun nedeni, ölümün seslenişini duymuş olmamızdır. Ömrümüz boyunca ölüm bize el eder, çağırır bizi. Her birimiz ansızın, sebepsiz düşüncelere dalmıyor muyuz, bu hayaller bizi öylesine sarıyor ki zamanı, mekanı fark etmez olmuyor muyuz? - Çünkü benim için hiç önemi yok, inanmış inanmamış başkaları. Lakin tek korkum: yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan. Hayat tecrübelerimle şu yargıya vardım ki, başkalarıyla benim aramda korkunç bir uçurum var, anladım, elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım. Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir.
- Bu kez tereddüt etmedim, küçük odadaki kemik saplı bıçağı aldım, önce büyük bir dikkatle, vücudunu bir örümcek ağı gibi hapsetmiş ince, siyah entariyi, üstündeki tek giysiyi uzunlamasına kestim. Uzamıştı adeta, gözüme eskisinden daha boylu göründü. Sonra başını kestim, birkaç damla soğuk pıhtılaşmış kan sızdı gırtlağından. Sonra kollarını bacaklarını kestim. Gövdeyi, kol bacakları düzgün ve tertipli, bavula koydum. Entarisini, o siyah entariyi yüzüne örttüm. Bavulu kapattım, kilitledim, anahtarı cebime soktum.
- Epeyce ilerde sisler içinde kambur bir ihtiyar gördüm, bir servi dibinde oturuyordu. Geniş bir şalla örtülü yüzü görülmüyordu. Yavaşça yanına gittim. Daha ben söze başlamadan kuru, sinir bir kahkaha attı ihtiyar. Tüylerim diken diken oldu.
- Başkalarından ayrılmış, bağımsız bir varlık mıyım? Bilmiyorum. Fakat şimdi aynaya baktım, tanıdım kendimi: Hayır o eski "ben" ölmüştür, çürümüş, dağılmıştır, ama işte aramızda hiçbir set hiçbir engel yok. Hikayemi anlatmalıyım, ama nereden başlasam? Hayat baştan başa kıssadır, hikayedir. Üzüm salkımını sıkmalı, ve şırasını kaşık kaşık, bu ihtiyar gölgenin boğazına akıtmalıyım.
- Annesi "Salgı salamaz ol!" diye beddua eder yavru örümceğe. Küçük örümcek ağ yapamayınca ölüme kurban gider.
- Böyle durumlarda herkes, güçlü bir alışkanlığa, bir tutkuya sığınır: Ayyaş içer, edebiyatçı yazar, yontucu taşı yontar, acısını dindirmek için her biri, en kuvvetli içgüdüsünden medet umar ve gerçek sanatçı, kendi bağlarından şaheserler yaratır. Ama ben, ki zevksiz ve biçare biriyim, ben ne yapabilirim?
- Ömrüm bir oduna benziyor, ocaktan düşen bir oduna: öteki odunların ateşinde kavrulmuş, kömürleşmiş, ama ne yanmış, ne de olduğu gibi kalmış bir oduna benziyor.