- Duyularımız, hem sıfırı, hem de sonsuzu ele geçiremez. Akıl duyulara bağlı kaldığı müddetçe aynı durumdadır. Halbuki insan zekâsı sıfırı keşfetti ve ondan ürktü. Yine sonsuzu sezdi, ve onu özledi. İnsan idrakinde kemmiyet, sıfır ile sonsuz arasına serpiştirilmiş durumda.
- Davranışlarımız ölmemek içindir, ümidimiz ölmemektir. İnsan gerçekten ebedî bir hayata muhtaçtır ve buna lâyıktır. İnsan, ölmek istememesine rağmen ölümü yenememektedir ve yenemeyecektir. Ölümden sonra kendini yeniden diriltecek güce de sahip değildir. Binâenaleyh, Allah, insana ölümsüzlüğü ve ebedî hayatı vaat etmekle, Yaratıcı'ya yaraşır bir tarzda, kendine inananları teselli etmiştir. Sonunda ölüm bulunan bir dünya, insana mutluluğu vermez, yalnızca aratır.
- Gerçek ve mutlak zaman, yekpare ve hür bir andan; gerçek oluş, bir anlık yaratma hamlesinden ibarettir.
- Zorlanmalar maddenin, seçmeler hayatın, gayeler ise insanın yaşama ve var olma prensibidir. Zamandan âzade tek ve mutlak irade ise Allah'ındır.
- Sanki âlem, bir mekan ve zaman boğuşmasına sahne olmaktadır. Sanki mekan, içinde yaşadığımız âlemin cesedi; zaman da ruhu gibidir. Zaman, mekandan çekilirse üç boyutlu âlem ölmüş olacaktır.
- "Düşünen insana" saygı duyulur," şartlanmış insan" saygı değer bulunmaz.
- Sayılarda anlaşmak kolaydır da, kelimelerde ve kavramlarda anlaşmak zordur.
- Gerçekten nedir hürriyet? Hangi insan "hür" hangi insan "tutsak"tır? Eğitim insanı nasıl "hür" yine nasıl "tutsak kafalı" edebilir?