"Ne mi yapmalı ? Şüphesiz,aşkımızı içimizden kemiren bu ikinciyi susturmalı ve dışarıdaki müttefiklerine kulakları tıkamalıdır.
"İkinci"sini emri altına alamayan ve susturamayan birincinin sevmeye kabiliyetinden ve sevilmeye liyakatinden şüphe etmeliyiz.Şüphe değil,emin olmalıyız ki,bir türlü sonu gelmeyen iç savaşlarla ikinciye karşı zaferini elde edemeyen zavallı aşkın ferahlığından ve tarif edilemez bahtiyarlığından mahrum kalmağa ebediyyen mahkumdur.
Bütün ömrü kendi kendini yemenin çilesi içinde geçecektir.Bu, onun içindeki demonu yenemeyen ruhunun aczini, ebedi kürek mahkumiyeti halinde bizzat kendi kendine ceza verdiren, adeta bünyevi diyebileceğim, içeriden gelme bir adalettir.Böyle bir sevgiliyi sevenin işkencesi de, tercihindeki isabetsizliğin cezasıdır.Er geç o bunu anlar ve soğur.
Fakat "ikinci"sinin dişlerinden ve tırnaklarından kurtulamayan öteki, sebep olduğu nefretin tezahürlerini gördükten ve artık sevilmediğini hissettikten sonra, bu defa aşıkına değil, içindeki şeytana kin beslemeğe başlar.Aldatıldığını anlar.
"Esaret sandığı şeyden kaçan, sonra ona dönüp kafesinin çubuklarını ümitsiz bir hasret içinde gagalayan kuş gibi" nafile pişmanlıklarla çırpınır.