"Her saadette eksik bir şey vardır. Her saadette bir felaket unsuru vardır; bu mahrum olmak korkusudur, o saadetten mahrum olmak korkusu; ve sonra, biliriz ki saadet bitecektir; bunu bilmek saadetin felaketidir..."
"Ağlama, yavrum, her şey geçer..." diyordu. Her şeyin geçeceğini bilmek için onun yaşına gelmek lazımdı. Hem, her şey geçer ama, saçlarının rengini siler, gözlerinin alevini kapar ve derinin üstüne kara kalemle bir sürü çirkin çizgiler çizer...
"İnsan ölünceye kadar yaşar, fakat nasıl..?"
Dokuzuncu hariciye koğuşuna doğru ağaçların bile sıhhatine imrenerek yürürdüm...
Beklemek azabının bitmesiyle odaya girmek korkusunun başlaması arasında şaşıran hasta çocuk...
Yüzüme baktı, başımı öne eğerek gözlerimi sakladım. Bu, kederimin son derecesini ancak benim bileceğim bir sır halinde bırakmak için, galiba nafile bir hareket oldu.
Fakat bu ışığa çok bakamıyordum, bu güneş bile gözlerimden içeriye girince, kendimden daha büyük bir karanlık denizine düşmüş gibi derhal sönüyor ve içimin rengini alıyordu.
Kalktık. Nüzhet kulağıma söylendi: "Şu anneme de uyku verici bir roman getirsen de daha uzun konuşsak!" Her bedbaht gibi ben de bu basit nüktede bile bir merhametten, bir teselliden şüphe ettim: Kendi kendime güvenimi o kadar kaybetmiştim.
Bana döndü: -Yavrum!! Sonra bacağını bütün bütün kaybedersin. Mutlaka bir koltuk değneği lâzım. Bak yürürken de zahmet çekiyorsun. Ve ters yüzü dönerek, hiç zahmet çekmeden yürüyüp gitti.
Bu odada bir şey var, bu odada mühim bir şey var. Merak ediyorum. Anlamak istiyorum, beni karşılayan bu sessizliği yenmek istiyorum.
Yukio Mişima
Sema Kaygusuz
Özdemir Asaf
Lily Prior
Yılmaz Odabaşı
Mario Vargas Llosa
Selim İleri
Vladimir Bartol
Jeaniene Frost
Rahmi Vidinlioğlu