- Çünkü bir adam yaratmağa
kalkıstım. Bir adam yaratmak. (Müzik cümleleri noktalıyor. Husrev çıldırıyor.) Bir adam
yaratmak... Ona bir kafa, bir çift göz, bir burun, bir ağız uydurmak. Ona göre bir beyin yapmak ve
göğsünün içine bir kalb takmak. Saat gibi islesin, kanını vücudunda döndüren bir kalb. Bir kalb,
anlıyor musun? Güya duyan, acılarına, sevinçlerine yataklık eden yer de orası. Bir kalb. Bitti mi?
Biter mi? Bu adama bir de kader çizmek lâzım. Bu adam yasıyacak, gezecek, tozacak, basından bir
seyler geçecek. Bu adamın meselâ bir babası olacak. O baba bir incir dalına asılmıs bulunacak.
Sonra o da... Eeee? (Haykırır) Ben Allah mıyım? - Bir adam yaratmağa kalkıstım. Ona bir surat ve kader bulmak... Nerede bulayım?
Kendimi buldum. Suratsız ve kadersiz adam sahlandı. Zincirini kırdı. Elimden kaçtı. Ben insanım.
Beni arkamdan vurdu. Suratsız ve kadersiz adam benim suratımı takındı. Kalıbımı giyindi.
Kaderimin içine yattı. (Bir an sükût) Benim de kaderim buymus. Ben tırmanmak istediğim kayadan düstüm. Meğer çok ileriye gitmisim. Yasak ülkelere
girmisim. Gözü kör, yürürken, bir çiyan yuvasına basar gibi bazı sırların üstüne bastım. Onlar gaipler âleminin bekçileriydi. Ürktüler ve beni çarptılar. (Tasar)
Yaratıcı neymis, yaratmağa kalkısarak tamdım. Yalancı ilâh, doğrusunu tanıdı. Gölge artist öz
sanatkârı tanıdı. Ben simdi, su anda tanıyorum Allahı. ?lminin, sanatının karsısında aklı mı
veriyorum. Aklım bir cephane deposu gibi patlıyor, kül oluyor. Bekle, az kaldı. - Allah'ın Resulü, etraflarında Sahabileri, ince bir değnekle kum üzerine derince ve dümdüz
biz çizgi çektiler ve sonra bu çizginin iki yanına kırkayağa benzer birtakım kısa hatlar ekleyerek
buyurdular:
- Şu dosdoğru çizgi kurtuluş yoludur; ondan kopma küçük hatlarsa felaket yönleri...
Ve daha nice hadis...
Bir tanesi daha:
- Musa Peygamberin ümmeti 71 fırkaya ayrıldı. Biri nur, 70'i ateş yolunda....İsa'nın ümmeti
de 72 bölüm... Biri nur, 71'i ateş istikametinde... Benim ümmetimse 73 fırka olacak; biri
nura, 72'si ateşe yönelecek. - Hazret-i Ali'nin "bütün" ve "parça" meselesinde:
- Parça "bütün"ün habercisidir - Seni aramam için beni uzağa attın!
Alemi benim, beni kendin için yarattın! - Arzu ölür mü?
Onu can sıkıntısından bunalanlar bilir. Hayatla aralarında cama benzer şeffaf bir engel vardır. Sinekler gibi çırpınırlar, bu cam delinmez. - Kadere inanıyor muyum, onu siz keşfedin! Fakat hayatın gizli bir şuuru olduğuna inanmak istiyorum. Öyle bir şuur ki, kendisini, yok gösterecek kadar gizleyebilmiştir. Ben hadiseleri çok girift bulan bir insanım.
- Aramıza bir parça mesafe koymamız lazım. Bu bir sanat meselesidir. Birbirimize bu kadar abanmamalıyız. Abandığımız zaman da ne bileyim, birimizin ağırlığı öbürüne bir tüy kadar gelmeli. Ah, bunlar anlatılmaz. Beni niçin konuşturuyorsunuz?
- Asırlardır zindandayız!.. Neyin, hangi halin zindanıdır bu? Bir türlü hakikate ulaşamamanın, olamamanın, dünyanın en şaşalı oluşundan sonra, o oluşun aşkını kaybetmenin, birtakım hayallere kapılmanın, yapamamanın, edememenin, erişememenin, üstelik erişmekten alıkonulmasın muazzam zindanı.
- Her rastladığı adamın önüne asasını diker ve yol vermez:
"Dur, söyle! Sen kimsin, niçin yaşıyorsun, yaşanmaya değer tarafı nedir senin hayatın?...Nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun, ne düşünüyorsun?... Senin bir çift öküzün var, onlara ait bir terbiye sistemin var da, niçin çocuklarına yok? Nasıl bir cemiyet özlüyorsun, inandığın tanrılar sana ne verebilir?"
Ve (Soktares) cemiyeti rahatsız ediyor. Daima büyük fikir adamları cemiyetleri rahatsız etmiştir.