- O yüz, her hattı tevhid kaleminden bir satır;
O yüz ki,göz değince Allah'ı hatırlatır... - Zeynep: Açıkça söyler misiniz? Manzaram sizi sıkıyor, öyle mi?
Husrev: Manzaralar bazen sıkıntımızın elbiselerini giyer.
Zeynep: Devam edin, devam edin! Bütün hakaretlerinize razıyım.
Husrev: Ben size hakaret etmiyorum. Çok faydalı bir şeyi anlatmak istiyorum. Aramıza bir parça mesafe koymamız lâzım. Bu bir sanat meselesidir. Birbirimize bu kadar abanmamalıyız. Abandığımız zaman da ne bileyim, birimizin ağırlığı öbürüne bir tüy kadar gelmeli. Ah, bunlar anlatılmaz. Beni niçin konuşturuyorsunuz?
Zeynep: Konuşun, konuşun!
Husrev: (Gözleri dalgın, orta yere doğru söyler, sanki Zeynep yok.) İstediğim şeyleri söylüyorum. Bunları söylemek rahatsızlığımı büsbütün arttırıyor. Çok yalnızım. Yalnızlığımı gidermek için aldığım her tedbir, yalnızlığımı çoğaltmak oluyor.
Zeynep: Anlıyorum. Ben de bu tedbirlerden biriyim.
Husrev: Siz tabiî sevklerini sıhhatle duyan bir insansınız. Kendinizi kolayca onlara bırakabiliyorsunuz. Bense öyle değilim. İçim vehim, zevksizlik ve hasta hesaplarla dolu.
Zeynep: Demek birbirimize bu kadar yabancıyız?
Husrev: Bundan şikâyet niçin? Sekiz sene evvel bu yabancılık yüzünden yaklaştık. Şimdi onu aşındırmaya bakmamalıyız. Yabancılığın bir sırrı var. Kurcalanmaz, örselenmezse iki ayrı insan arasında bir büyü bırakabilir. (Ayağa kalkar) Zaten her şey bir büyü işi. Büyülere dikkat etmeyi bilmeliyiz. - Sokrates'in Yunan Mahkemesinde dediği gibi:
- «Şimdi ben ölmeye gidiyorum; sizse yaşamak sandığınız hayata... Ama hangimiz gerçek
hayata gidiyor, bunu ancak Allah bilir.» - Ne olacak senin halin böyle? Dolap beygiri gibi, yok müfettiş, yok müdür diye dolanıp duracak mısın? Efendi Hazretleri gibi bir kurtarıcıya kavuşturdu seni Allah... Çık bu hesap makinesinin, seksek oyununun içinden; içtimai meşrutiyetin neyse ona atıl ve ne olacaksan olmaya bak! Batında olmazken hiç olmazsa zahirde bir şey olmaya çalış! Davanın, cemiyet planına bağlı sözcüsü, fikircisi, aksiyoncusu.
- Evet, niçin sadece ağaç değil de incir ağacı! Bunu bana değil, fikri
sabitlerimize sorun! Çocuk, babam kendisini bir incir ağacına astı diye diye aynı akıbete
sürükleniyor. Bu fikri sabiti sadece ağaç diyerek canlandırabilir miyiz? Fikri sabitlerimiz, bir şeye .
takıldığı zaman, o şeyin basit, fakat çok esrarlı hususiyetlerine aşık olur. - ZEYNEP - Benimle konuşmaktan sıkılıyorsunuz.
Size, söz söylemek arzusunu bile veremiyorum.
HUSREV - Arzularım kendi kendisine ölüyor.
Suçlu siz değilsiniz.
ZEYNEP - Arzu ölür mü?
HUSREV - Onu can sıkıntısından bunalanlar bilir. Hayatla aralarında cama benzer şeffaf bir engel
vardır. Sinekler gibi çırpınırlar, bu cam delinmez. - HUSREV - Hayat bir şeyi yapınca o şey tamamdır. Olurmuşu, olmazmışı yoktur. Hayat yapar,
izah etmez ve kabul ettirir. Bütün sanatı burada. Bizse hayattan soramadığımız hesapları bir
tasavvurdan isteriz.
NEVZAT - Mantıktan da büsbütün vazgeçemeyiz ya.
HUSREV - Kim diyor vazgeçin diye? Amma onunla her şeyi halletmeye bakmayın! Hâdiselerin
sırrı en az mantığındadır. Nasıl ki tablonun kıymeti en az çerçevesindedir. Çerçeveyle ne
uğraşırsın? Tabloya bak! Korkarsın! - Bu ben miyim? (Mamura doğru) Söyleyin bana ben
kimim? (Yine aynaya doğru) Su surata da bak! Kasap dükkânlarında meseden bir kütük üzerinde,
meseden bir çekiçle dövülmüs bayat bir et parçasına benziyor! (Eli yavas yavas alnına çıkar) Su
kafaya da bak! Nasıl ezilmis, nasıl hurdahas olmus. Kamyon altından çıkmıs horoz ölüsüne
benziyor! (Parmaklarını uzaktan yüzünün üstünde gezdirir) Su çizgilere de bak! Ne âciz, ne saskın
kıvrımlar içinde. Nasıl ağlamayı, nasıl bosalmayı arıyor da bulamıyor. Gözlerim! Gazsız bir idare
lâmbası halin-
92
deki ısığından ne de utanıyor. (Elleriyle elmacık kemiklerine vurur) Ya su kemikler! Üsüyen bir
çocuk gibi incecik bir deri yorganına muhtaç! Nerede yorganı? Bu ben miyim? {Ani bir hayret
buhranıyle) Kim getirdi beni bu hale? Bu adamı ezmezler, süründürmezler, tımarhaneye sokmazlar
da ne yaparlar? (Ceketinin yakalarına yırtacak gibi yapışır) Bu elbiseler benim değil mi? Kim
kuşandı elbiselerimi, kim giyindi benim kalıbımı da çıktı karsıma? (Aynadaki hayâline, avazı
çıktığı kadar) Söyle diyorum, ben, bu ben kimim? - HUSREV - Herkesi düsündürmeğe çalıs, düsündü-remezsin. Beni düsündürmemeğe çalıs, yine
elinden bir şey gelmez! Ben başkalarının düşünmemeğe mahkûm olduğu kadar düşünmeğe
mahkûmum. Osman! Pencereleri açmak istiyorum. Basımı soğuk havaya uzatmak ve köpekler gibi haykırarak halkı penceremin altına toplamak istiyorum. Düşünmek istemiyorum diye bağırmak,
ulumak istiyorum. Osman, düşünmek istemiyorum! Düşünmek istemiyorum. - Çünkü o babamdı. O bendim. O ço-cukluğumdu. O her seyimdi. Küçükken onun
dibinde oynardım. Ona yaslanır, bulutları seyrederdim. Gölgesine sığınırdım. O benim dadımdı. O
senden sonra en sevdiğim seydi. En sevdiğim seyden en büyük fenalığı gördüm. Babam kendisini
ona astı. O benim yine en bağlı olduğum sey kaldı. Simdi onu kestiniz. Ta dibinden, toprak
hizasından kestiniz. Böylece dünyamı kesmis oldunuz. Artık anlıyorum ki, dünyam, ta dibinden ve
toprak hizasından kayboldu.