- Kadın erkeğe dedi ki:
- Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
Ve artık
biliyorum:
Toprağın
Yüzü güneşli bir ana gibi
En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini... - Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak...
Sen yürümelisin,
beni bırakarak...
Kadın sustu.
Sarıldılar,
Bir kitap düştü yere,
Kapandı bir pencere,
Ayrıldılar... - İçimde ikinci bir insan gibidir,
Seni sevmek saadeti... - Ne güzel şey hatırlamak seni,
Yaşamak sana dair... - Ne güzel şey hatırlamak seni.
Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin süt beyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım... - O şimdi ne yapıyor?
Şu anda, şimdi, şimdi?
Evde mi, sokakta mı,
Çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir... - O şimdi ne yapıyor,
Şu anda, şimdi, şimdi?
Belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor.
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir... - Her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren sevgili, canımın içi ayaklar!
- Ve ne düşünüyor, beni mi?
Yoksa, ne bileyim, fasulyenin neden bir türlü pişmediğini mi?
Yahut, insanların çoğunun neden böyle bedbaht olduğunu mu?
O şimdi ne düşünüyor?
Şu anda, şimdi, şimdi? - En güzel deniz:
Henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk:
Henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
Henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
Henüz söylememiş olduğum sözdür...