- Taranta Babu' ya sekizinci mektup
Mussolini çok konuşuyor TARANTA-BABU!
Tek başıma yapayalnız, karanlıklara bırakılmış bir çocuk gibi
Bağıra bağıra kendi sesiyle uyanarak,
Korkuyla yanarak
Durup dinlemeden konuşuyor.
Mussolini çok konuşuyor TARANTA-BABU
Çok korktuğu için çok konuşuyor!.. - Kelimelerin geldiler bana,
yüreğinden, kafandan, etindendiler.
Kelimelerin getirdiler seni,
onlar; ana
onlar; kadın
ve yoldaş olan..
Mahzundular, acıydılar, sevinçli, umutlu, kahramandılar,
kelimelerin insandılar.. - saat dört yoksun
saat beş, yok
altı, yedi, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kimbilir...
kitap okurum
içinde sen varsın
şarkı dinlerim
içinde sen
oturdum ekmeğimi yerim
karşımda sen oturursun
çalışırım,
karşımda sen
en güzel deniz,
henüz gidilmemiş olandır
en güzel çocuk
henüz büyümedi
en güzel günlerimiz
henüz yaşamadıklarımız
ve sana söylemek istediğim
en güzel söz
henüz söylememiş olduğum sözdür
o şimdi ne yapıyor?
şu anda şimdi, şimdi, şimdi
evde mi, sokakta mı?
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
kolunu kaldırmış olabilir mi, hey gülüm
beyaz kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi
o şimdi ne yapıyor
şu anda şimdi, şimdi, şimdi
belki dizinde bir kedi yavrusu var, okşuyor
belki de yürüyordur, adımını atmak üzeredir
her kara günümde onu bana
tıpış tıpış getiren sevgili
canımın içi ayaklar
ve ne düşünüyor, beni mi?
yoksa ne bileyim
fasulyenin neden
bir türlü pişmediğini mi?
yahut insanların çoğunun neden böyle
bedbaht olduğunu mu?
o şimdi ne düşünüyor
şu anda şimdi, şimdi
saat dört yoksun
saat beş, yok
altı, yedi, ertesi gün
daha ertesi
ve belki kimbilir... - Biraz ilmi konuşacak olursak, mantık iki türlüdür: Birisi skolastik mantık, ötekisi diyalektik mantık. Bunlardan birincisi zeka oyunudur, değişmemezliği, hareketsizliği esas edinmiştir. İkincisi bizzat hayatın, hareketin ifadesidir.
Bizim allamelerimiz (derin bilgin), mantık deyince birincisini anlarlar... (Yeni Gün, 1931) - Bütün dünyada dehşetli bir iktisadi buhran var diyorlar. İngiltere'de Almanya'da, Fransa'da, Amerika'da işsizlerin adedi on milyonlarcaymış efendim. Ekmek bulup yiyemeyen, elbise bulup giyemeyen dehşetli çokmuş...
.....demek oluyor ki iki gözüm, aç var o halde ekmek yok. Çıplak var o halde giyecek elbise yok. Demek oluyor ki vatandaşlar, buğday fıkdanı (yokluk), elbise kumaş noksanı var! O halde iktisadi buhranın önüne geçmek için daha fazla buğday, daha fazla kumaş çıkarsınlar, açları doyursunlar, çıplakları giydirsinler.
Fakat efendiler, meğerse iki gözüm, iş böyle değilmiş. Buğday her zamankinden çokmuş, kumaş elbise her zamankinden fazlaymış da, onun için açlar ve çıplaklar ortalığı bu kadar sarmış... (Yeni Gün 1931) - ?Sarılıp yatmak mümkün değil bende, senden kalan hayâle. Halbuki sen orada, şehrimde gerçekten varsın etinle kemiğinle??
- ?Her şeye, olmuş, olan ve olacak her şeye rağmen, yeryüzünde senin kadar hiç kimseyi sevmedim ve sevmiyorum ve sevmeme imkan yoktur.?
- Ben diyorum ki ona : - Kül olayım Kerem gibi Yana Yana. Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak nasıl çıkar Karanlıklar aydınlığa.
- Beyaz kaymak kağıtların üstüne şarklı bir kadının sürmeli gözlerinden damlamış gözyaşları gibi satırlar...s.48
- Ben gencim, aşk benim, heyecan benim, kainat bir vücut, onda can benim, sevmek isteyenler bana sokulur, beklenen baharı göğsümde bulur... s.31