- Gerçi Sovyet Rusya?da benim düşlediğim ideal komünizm kurulamamıştı. Ama toplumsal düzende çok önemli değişiklikler yapılmıştı gene de. Hiç kimse aç değildi; herkesin iyi kötü bir işi vardı; herkesin, çok küçük de olsa, barınabilecek bir evi vardı; eğitim de, sağlık hizmetleri de ücretsizdi. İşte bu yüzdendir ki, Rusya?da ve Doğu ülkelerinde, Gorbaçov?un önerdiği türden bazı değişiklikler, daha demokratik yöntemlere doğru bir yönelme bekliyordum da, böylesine iğrenç bir çöküşü, Rusya?nın vahşi kapitalizmlerin en vahşisini benimsemeyeceğini, Mafya?nın egemenliğini, yani bütün bu kepazelikleri beklemiyordum.
- Ama Rus Devriminin, özellikle Lenin?in ölümünden sonra, edebiyata ve sanata düşmanca tutumu hiç aklımdan çıkmıyor. Intelligenstia? Rusça bir sözcüktür. Ve ne gariptir ki, Rusya, Devrimi destekleyen Intelligentia?sını, yani aydın takımını, inanılmaz bir baskı altına aldı. Picasso?ya neden komünizme yöneldiğini sorduklarında ?temiz bir su kaynağına gider gibi komünizme gittiğini? söylemişti. Ama bu kaynaktan sanki zehirli sular akıyordu Rus sanatçılarıyla edebiyatçılarına. Özgürlükten yoksun bir ortamda sanat yaratmanın yolu bulunamayacağı bilindiği halde, Rus sanatçıları, küçük polis hafiyelerinin zihniyetini taşıyan adamların biçtikleri kalıplara tıkılmaya çalışılıyordu.
- Profesör ünvanımdan ötürü, üyesi olduğum partilerle derneklerin yönetim kurullarında bana ilkin görev vermeyi düşündüler. Ne var ki, benim bu işlere aklım ermediğini, en söylenmemesi gereken sözleri patavatsızca söyleyeceğimi, gaf üstüne gaf yapacağımı anladılar çok geçmeden.
- Yirmi yaşındayım. Yirmi yaşındakiler kendilerini çok beğenirler. Ben de kendimi bir şey sanıyordum. Sonra günün birinde trenle Anadolu?dan geçerken, lokomotif bir ara durakladı. Ve bir kulübenin önünde kendi yaşımda bir kız gördüm. Kız, bir çeşit gururla başını kaldırmış, kayıtsız gözlerle trene bakıyordu. Neredeyse göz, göze gelir gibi olduk bir saniye. İşte o zamana sanki bir şimşek çaktı kafamda. ?Ben, o kulübenin önündeki kız olabilirdim; o kız da trende, benim şimdi durduğum yerde durabilirdi? diye düşündüm. Benim ben olmam, onun o olması salt bir rastlantıydı. Benim ben olmam, yabancı diller bilmem, üniversitede okumam, kültürlü sayılmam, kendi marifetim değil, bir rastlantının sonucuydu sadece. O talihsizdi, ben talihliydim, işte o kadar. Kendimi bir şey sanan ben, toplumsal ve ekonomik korkunç haksızlığının bir ürünüydüm sadece: Büyük bir kentte, çok aydın bir çevrede büyümüştüm, en iyi okullarda okutulmuştum; gümüş tepsilerde bana kültür sunulmuştu sanki. Ama o kulübenin önündeki köylü kızı olsaydım; etrafımı saran yoksulluğun demir çemberini kıramayacaktım; kültürlü bir çevreden, iyi bir eğitimden yaralanamayacaktım. Dolayısıyla, ben ?ben? olamayacaktım. O köylü kızı, benden çok daha akıllı, çok daha yetenekliydi belki de. Ama o kulübenin önünde kalmaya mahkûmdu ömür boyunca. (Bunu Mina Urgan kadar şanslı olmamama rağmen ben de sık sık düşünmüşümdür, benzer koşullarda ve içim sızlamıştır.)
- Çağımıza uymak zorundayız palavrasına da hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım yer toplumsal adaletsizlik üstüne kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense, ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım? Tam tersine, başkaldırım, direnirim böyle bir çağa karşı. Bu yüzden dinozorlukla suçlanmam da vız gelir bana.
- Glabolleşmede ise birleşen ancak büyük kapitalistlerin yönettikleri büyük şirketlerin paraları. Glabolleşen insanlar değil, paralar ancak.
- Turgut Özal?ın işportaya sürdüğü ?vizyonlar?, ?transformasyonlara?, ?yükselen değerlere? hiç inanmadığım için bir dinozorum. Onun ?yükselen değerler? dediği, gerçek değerler değil, serbest rekabet oratmında, herkesin birbirinin gözünü daha rahatça oyarak, daha çok para kazanmalarını sağlamak amacıyla uydurulan alçakça alçalmalardır. Turgut Özal?ın millete aşıladığı zihniyet yüzünden, Türkler hem daha çok para kazanmak istiyor; hem de çok parasını olduğunu herkesin bilmesini istemiyor artık. Parayı gözler önüne sermenin bir yolu da düğünler.
- Çünkü kendi suçu olmadan, salt ailesinin ekonomik durumundan ötürü, kol işçisi Ahmet Efendiden kafasını işletmek olasılıklarının esirgendiği için, onun benim gibi profesör değil de çöpçü kaldığını düşünüyorum ve bu yüzden de ömrü boyunca benden daha az para kazanarak cezalandırılmasına gönlüm razı değil. (ben de)
- Kendi ailemin eski serveti dahil, her zenginliğin arkasında ya bir haksızlık, ya bir sömürü, ya bir hırsızlık olabileceği konusunda kuşkularım vardır hep. Onun için on beş yaşından beri zengin olmak ayıbından kurtulduğum, ekmek parasını kendi alnının teriyle kazanan çalışan bir kadın olduğum için gurur duyarım. Bunlar çok dinozorca düşünceler elbette. Ama dinozorca düşünmekten hiç mi hiç utanmıyorum. Günümüzün para hırsına kapılmış sözüm ona çağdaş kafalı kişilerden bir olmak çok daha fazla utandırırdı beni.
- Öteki öğrencilerden biraz daha farklı olanlar, İstanbul?un görgülü ailelerinden geldikleri için, paralarını gözler önüne sermeyi ayıp sayarlar, hepimiz gibi davranırlar, hepimiz gibi giyinirlerdi. Oysa 1950?li yıllardan sonra, durum tamamıyla değişti.