- İnsansa düş gücü yoksa, ölmek fazla dert değildir, ama varsa da, o zaman ölüm fazlasıyla derttir.
- "Sonuçta varoluşun neden olduğu en büyük yorgunluk belki de insanın yirmi yıl, kırk yıl boyunca, hatta daha bile uzun süre, aklı başında kalmak için harcadığı o olanüstü çabadır, basitçe, derinden kendi, yani tiksindirici, dehşetengiz, saçma olmamak uğruna. Baştan veri olarak elimize tutuşturulan şu aksak ikinci sınıf insanı, sabahtan akşama kadar hep küçük evrensel ideal, birinci sınıf bir insan olarak sunmak zorunda kalmamız ne de büyük kabus.?
- Henri Godard'ın Önsözünden: Romanın ilk sahnesinde, saf ve konformist bir adamı karşısına alan Bardamu, ilk repliklerinden itibaren kurulu düzenin düşmanı olarak çıkar karşımıza, daha doğrusu, kendisinin de ilan ettiği gibi, bir anarşisttir o. Ama bu sahne henüz sona ermeden, muhatabında büyük bir şaşkınlık uyandırarak olası en ilkel ya da en yabancılaşmış tepkiyle hareket eden de odur. Albayının arkasında ilerleyen bir süvari alayının geçit törenini görüp müziğini duyması bile bu coşkuya kapılıp onların peşine takılması, bir başka deyişle orduya katılması için yeterli olacaktır. Romanda, uzun süre, çoğu zaman anarşist bir söylem tutturmakla birlikte, sesinde ara ara saflığın ve saygıyla boyun eğmenin vurguları duyulan bir kişi olarak yer alacaktır. (...) 1932 yılında, Céline yalnızca standart bir Fransızcayı okumaya alışmış okurları sokak diliyle ya da açık saçık bir Fransızcayla karşı karşıya getirerek zorluyordu. O zamandan beri, Céline'in kendisinin de büyük katkıda bulunduğu bir evrim sürecinin sonunda, bu kopukluğun yarattığı etki kaçınılmaz bir biçimde zayıfladı. Romanlarda konuşma diliyle, sokak dili ya da kaba bir Fransızcayla karşılaşmak olağanlaştı. Ama bu ayrım ortadan kalkmış değil. Bu öteki Fransızcayla yazmak daima, okulda öğretilen yazılı Fransızcayı kullanmayı sürdüren toplumun geri kalanı karşısında belli bir tavır alışın göstergesidir. İki dilin aynı anda varoluşu, başka yerlerde değişik biçimlerde süregelen bir farklılaşmanın Fransızcada aldığı biçimdir. (...) Céline'in ait olduğu kuşak için, Birinci Dünya Savaşı kendi dehşetiyle sınırlı kalmamış, bir çağın bitiminin doğrulanışı olarak ortaya çıkmıştır. Savaşla birlikte, dört yüzyıl boyunca Batı'nın felsefi iyimserliğinin temelini oluşturan bütün o fikirler, dünyanın ussal düzen, insanın ussal doğası, ilerleme, vb., kesin bir biçimde yok olup gitmiştir. (...) Diller arası farklılıkların ve Céline'in seçiminden doğan gücün en belirgin olduğu yerler, kötülüğün sorgulandığı yerlerdir. XVIII. ve XIX. yüzyıllar Batı'da, insan doğasının iyi ya da en azından iyiye dönüştürülebilir olduğu inancıyla belirlenmiştir; eğitim ve toplumsal sömürüye karşı mücadelenin, kötülük eğilimi olarak görülen ve Hıristiyanlığın ilk günah diye adlandırdığı şeyi yok edebileceği düşünülüyordu. Céline'in kuşağı için savaş, bu iyimserliği de diğerleriyle birlikte gömmüştü. Buna Céline kadar ikna olmuş biri yoktur herhalde, ama yalnızca belli bir felsefi ya da tanrıbilimsel kültür düzeyine ait olan kötülük sözcüğü, Bardamu'nün kalemine asla yansımaz. Bardamu onun yerine, yalnızca "hırtlık" adını ya da "hırt" sıfatını kullanır, bu sözcükler de tümüyle sokak diline aittir ve görünüşte zararsızdır. Ama Céline'de bağlam bunlara birçok kez, filozofların ya da tanrıbilimcilerin teşhir ettikleri şu "kötülük (ya da Kötü'ye yatkınlık) içgüdüsü" kadar değer yükler. (...) En kalıcı devrimler belki de dilde gerçekleştirilenlerdir. Céline, bir biçem oluşturmak üzere sokaktaki adamın dilini seçmek suretiyle, Fransız dilinin tarihinde bir dönüm noktasına imza atmakla kalmamıştır. Resmi dilin terimleriyle dile getirildiklerinde artık hiçbir heyecan uyandırmayan, ama dün olduğu gibi bugün de deneyimlerimizin merkezinde yer alan konulara, sorgulayıcı ve kışkırtıcı yeteneklerini yeniden kazandırmıştır.
- Ferit Edgü'nün Önsözünden: Bellekten, bilgelikten, düş gücünden, zihinden, felsefeden değil, yaşamın içinden doğan bir romandır o. 1932 yılında, o güne değin adı duyulmamış bir yazarın adıyla yayımlandığında, edebiyat dünyasını alt üst eden özellikle romanın dili olmuştu. Bu, Fransız yazınında üç yüz yıldır unutulmuş, sokağın diliydi. Bu yeni, genç yazar, bu dilden bir üslup, hatta, onu da aşan yepyeni bir roman dünyası yaratmıştı. (...) Yazar, onların sözcükleri, deyişleri, argosuyla yazmış, bu dile uygun bir de sentaks yaratmıştır. Bitmeyen üç noktalar, hemen her sözcükten sonra yer alan ünlemler... (...) İnsan Céline'de, bir insanda dayanasım olmayan her şey var: benmerkezcilik, bencillik, çıkarcılık, güçlüden yana olmak, insan düşmanlığı, özellikle de Yahudi düşmanlığı... Yazar Céline'de ise, bir yazarda aradığım hemen her şey var: Kendini olduğu gibi benmerkezci, bencil, çıkarcı, korkak, Yahudi düşmanı olarak ortaya koymaktan çekinmemek. Hiçbir şeyi saklamadan. Gizlemeden. Ama böylesi içtenlik havarilerinden her zaman büyük yazarlar çıkmaz. (...) Céline'i bağışlatan, yaratmış olduğu bu kendine özgü yepyeni roman dünyasıdır. Kötülüğün, akla gelen ve gelmeyen her türlüsü, aptallık, salaklık, hödüklük, alçaklık, ne isterseniz hepsi vardır bu yazarda. Belki hiç okumadığı ya da okuduğunu itiraf etmekten kaçındığı Nietzsche gibi, bu romanları okurun yüzüne fırlatıp, işte insan! demiştir.
- Eğer ille de bir şeyleri seveceksek, yetişkinlere kıyasla çocukları sevmek daha az risklidir, hiç olmazsa ilerde bizler kadar katır kutur olmayacaklarını, ümit etmek gibi bir özrümüz vardır. Bilmiyoruzdur.
- Sırlarımız, onları bir kez açık havaya ve kamuya taşımaya kalktık mı, işte böyle son bulur. İçimizde, yeryüzünde ve gökte korkunç olan biricik şey daha henüz söylenmedik sözlerdir olsa olsa. Yalnızca her şey artık tümüyle, geri dönülmez biçimde söylendiğinde rahat yüzü görebileceğiz, işte ancak o zaman nihayet sessiz kalabileceğiz ve artık susmaktan korkmayacağız.
- İhanet etmek, bir hapishanede pencere açmaya benzer. Herkes bunu yapmak ister ama gerçekten yapılabildiği nadirdir. 382
- "insanlar o boktan anılarından, çektikleri sıkıntılardan bir türlü vazgeçmek istemezler ve ne yaparsanız yapın bunun dışına çıkmalarını sağlayamazsınız. ruhlarını böyle oyalarlar. bugün yaşadıkları haksızlıklardan intikam almak için geleceği bokla sıvamaya uğraşırlar kendi içlerinin derinliklerinde. hem adil hem de ödlektirler aslında. doğaları budur"
- "mutsuz olduklarını söyleyen insanlara öyle hemen inanmayın. hele önce bir sorun bakalım hala uyuyabiliyorlar mı? yanıt evetse, her şey yolunda demektir. bu da yeterlidir"
- ?Âşık olmak bir şey değil, esas mesele işi birlikte sürdürebilmektir...?