Zaman kısa,son saatimiz yakın...
Aşinaydım onun dertli ruhuna,acıyordum ona.Yalnızdı ,kökleri sarkıyordu yabancı topraklarda.
...,yalnızlık onu da damgalamıştı,tanımlanamaz bir yabancıydı;tam İtalyan değil,Amerikalı hiç değil,edilgen bir uyumsuz.
Biliyordum. Söylemeye dili varmıyordu;babamın ona ihanet ettiğinden şüphe ediyordu.Fazlasıyla duygusal bir kanıydı bizim için -yaşlı babamız,dört çocuk babası,hayatını istekayla kazanmaya çalışan işsiz bir duvarcı ustası;başka kadınla uğraşacak hali mi vardı adamın? Aslına bakarsanız , pek sevmezdi kadınları babam.Kendi annesini bile,karısını çok sevmediğine şüphe yoktu zaten...
"-O böyle,onu değiştiremezsin. -Değişecek.Günün birinde işe Tanrı karışacak,göreceksin."
Dua ! Ah o dualar ! Ah bir çift ayakkabı gibi küçük bir iyilik,ya da topu daha hızlı atabilmek için boyumun on santim uzaması gibi küçük mucizeler için o hiçliğe uzanış. Yıllar dolusu dua-peki sonuç?
Onu ilk kez üç yıl önce,babasının nalbur dükkanında çalıştığı yaz görmüştüm.O günden beri onun özlemiyle yanıyordum. Tüylerim ürperiyor hatırladıkça...
"Merhaba "dedi gülümseyerek. Tennyson'ın bütün sözcüklerinden daha anlamlıydı dudaklarından dökülen o sözcük. Tanrım nereden bulmuştu bu kadar güzel bir sözcüğü ? Ne kadar yaratıcı ,ne kadar zekiydi !
Onun için ne kadar korkunç olduğunu düşündüm,ama babama da acıdım.Annem kurban olmuştu bu işte sadece,babam ise hem kurban hem de hain.
"-Yalancıydı. -Gururluydu ,bu yüzden yalan söyledi. -Yalancının gururu olur mu ?"
Julian Barnes
Can Yücel
Dido Sotiriyu (Dido Sotiriu)
Marguerite Duras
Jojo Moyes
Naşide Gökbudak
Ali Kırca
Lev Nikolayeviç Tolstoy
Metin Hara
Fakir Baykurt