- Bizler arzu edilenden ziyade arzu etmeye aşığızdır.
- İnsanın kendisinin de bir taraf olduğu bir ilişkiyi tarafsız olarak incelemek kolay değil.
- İnancın alevi, ölüm korkusu, unutulma ve anlamsızlık gibi bitmek tükenmez bir yakıtla besleniyor.
- İnsanın yöneldiği tek hedef, hedefini elde etmek için harcadığı sürekli çabadır, başka bir deyişle yaşamın kendisidir. Oysa hedef iki kere iki dörtten, bir formülden başka bir şey olamaz; iki kere iki dört ise yaşam değildir, beyler; ancak ölümün başlangıcıdır. İnsan iki kere iki dörtten, en azından bir korku duymuştur. Evet, insanın tek yaptığı şey, iki kere iki dörtlerin peşine düşmek, okyanusları aşmak, bu uğurda seve seve yaşamını vermektir; ama öbür yandan aradığını bulacağı için de ödü patlar. Çünkü bulursa arayacak başka bir şeyi kalmayacağını hissetmektedir. İşçiler işlerini bitirince para alırlar, daha sonra da gidecekleri bir meyhane, düşecekleri bir de karakol çıkar nasıl olsa. Peki ama bizler nerelere gideriz? Onun için hedefe her varışta bir tedirginlik duyulur. İnsanoğlu amacına doğru ilerlemeyi sever; fakat amacını elde etmeyi değil. Çok gülünç bir durum doğrusu. İnsanın yaradılıştan gülünç bir varlık olmasındadır bütün terslik zaten. İki kere iki dört çekilmez bir şey. İki kere iki dört, bana sorarsanız, bir küstahlıktır. İki kere iki dört, ellerini böğrüne dayayarak yolumuzu kesen, sağa sola tükürük atan bir külhanbeyinin ta kendisidir. İki kere iki dördün yetkinliğine -mükemmelliğine- inanırım; ama en çok övülmeye değer bir şey varsa, o da iki kere ikinin beş etmesidir..
- "Mantığın durduğu yerde şeytan yardım eder."
- "Ama toplum, muhafazakarlık görevini yerine getirmek için çok kez bu insanları asıp kesiyor ya da her türlü hareket imkanından mahrum ediyor. Ama yine aynı toplum, bir nesil sonra bu astığı insanların anıtını dikip onlara tapıyor... İlk bölüm şimdinin adamıyken, ikinci bölüm, hep geleceğin adamıdır. Birinciler dünyayı korur ve onun nüfusunu çoğaltır, ikincilerse onu hareket ettirir ve asıl amacına doğru yürütürler."
- İnsan gelgeç gönüllü, bir dalda durmayan bir yaratıktır.. Belkide satranç oyuncuları gibi amaca ulaşmayı değil, amaca giden yolu sever...
- Hayat bazen ölümden daha acı verici değil mi Makar Alekseyeviç?
- "Bir de şöyle umursamazca elini savurursun, çünkü senin başlangıç nedenin yoktur. Oysa bir kez olsun gözlerini kapatıp kendini bütünüyle duygularının eline bıraksan; uzun uzadıya düşünmek yok, nedensiz, kısa bir süre bilincinden uzaklaşıp özgür kalsan, işte o zaman sev ya da nefret et, yeter ki bir şeyler yap."
- Nasıl yaşadığıma gelince, sizin kendi yaşamınızda yarıda bıraktığınız şeyleri ben sonuna kadar götürdüm. Üstelik sizler ödlekliğinizi ölçülü davranış sayarak kendi kendinizi aldatıp avunuyorsunuz. Bu duruma göre, ben sizden daha canlı bir insan olmuyor muyum?
Şöyle bir daha, dikkatlice düşünün! Biz bugün "canlılık" denen şeyin nerede bulunduğunu, neyin nesi olduğunu, hangi adla çağrıldığını bile bilmiyoruz. Elimizden kitaplarımızı alsalar, bir anda neye uğradığımızı şaşırırız. Artık hangi yolu seçeceğimizi, kime tutunup kimden kaçacağımızı, neyi sevip neden nefret edeceğimizi, neyi sayıp neyi hor göreceğimizi bilemeyiz. İnsan olmak, yani etiyle kemiğiyle insan olmak bile yük geliyor; bundan utanıyoruz, ayıp sayıyoruz. "Soyut insan" diyebileceğim garip yaratıklar olmaya can atıyoruz. Biz ölü doğmuş kişileriz, zaten çoktandır canlı olmayan babaların soyundan ürüyoruz ve bu durumu gittikçe daha çok beğeniyor, bundan zevk almaya başlıyoruz. Nerdeyse bir kolayını bulup bizleri doğrudan doğruya düşüncelerin doğurmasını sağlayacağız.